DİP NOTLAR
( 1 ) LOUİS AİMEE AUGUSTINE LE PRINCE ( 1842-1890 ) Tek mercekli kamera kullanarak ilk hareketli resim mucidi Fransız.Sinemanın kuşkusuz öncüsüdür.Üniversitede Kimya ve Fizik okumuştur.(www.sinemantik.com)
( 2 ) WILLIAM KENNEDY-LAURIE DICKSON (1860-1935) Edison’un ve Louis Leprince’in çalışmalarından ‘Motion Picture Camera’ geliştirdi.(www.sinemantik.com)
( 3 ) AUGUSTE ve LOUIS LUMIERE KARDEŞLER 1862-1954 Auguste ve Louis Lumiere kardeşler başarılı fotoğrafçı idiler,EDİSON’un Kinetograph ve kinetoscope aletlerini geliştirerek CİNEMATOGRAPHE oluşturdular. Yapılan küçük bir 35 mm kamera idi. Bu kamera kuvvetli bir fenere bağlanınca projektör oluyordu.28 Aralık 1895’te PARIS GRAND CAFE’de icatlarını halka tanıttı. (www.sinemantik.com)
( 4 )GÜLŞAH NEZAKET MARAŞLI GÖÇ (doğumu 1974) Yazar, yönetmen, senarist. Profesyonel olarak 1994’de yurtiçi ve yurtdışında yayınlanan dergilerde sinema-TV yazıları yazmaya başladı, 1996-1998’de ulusal bir radyo kanalında canlı yayınlanan “SİNEMA” programını hazırladı ve sundu. 2014-2013 TRT DİYANET’te 4 sezon “Işık Ve Gölge”, “Işık Ve Sahne” isimli sinema programlarının sunuculuğunu ve içerik yapımcılığını yaptı. 2014-2015 yıllarında Ankara’da 2 sene Sinema-TV alanında ders verdi, 2013 yılında “ESKADER Yılın En İyi TV Kültür Programı” ödülünü aldı. 8 adet basılmış kitabı bulunmaktadır. (www.biyografi.net)
( 5 ) GEORGES SADOUL (1904-1967) Fransız sinema eleştirmeni ve gazeteci. Film,filmyapımcıları ve yönetmenler üzer,ne yazdığı ansiklopedilerle tanınır. Histoire générale du cinéma. , Dictionnaire du cinéma, , Dictionnaire des cinéastes, , Histoire de l’art du cinéma,, Le Cinéma français,, Histoire du cinéma mondial, Kitapları sinema araştırmacıları için önemli bilgiler içerir. (wikipedie Francais)
( 6 ) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 24 /Nijat Özön ve Burçak Evren yazıları
( 7 ) THEODORE VAFIADIS Osmanlı döneminde rum kökenlı fotoğrafçı. Liseyi Galatasaray Lisesi‘nde okudu.1890 yılında Sirkeci Garı‘nın yakınlarında fotoğraf malzemelerinin de satıldığı bir fotoğraf stüdyosu açtı. (Vikipedi)
( 8 ) www.catalogue-lumiere.com
( 9 ) Ayşe Osmanoğlu / Babam Sultan Abdülhamit-Hatıralarım/ Selçuk yayınları / 1960
(10) Memalik-iŞahanede Sinematograf Temaşa EttirilmesininŞerait-i İmtiyazziyesi/ 29 Zilhicce 1320 (29 Mart 1903)
(10) MANAKİ KARDEŞLER Osmanlı İmparatorluğu‘nda filmciliğin ve fotoğrafçılığın gelişimine önemli katkıları bulunan Milton ve Yanaki adındaki Makedonya kökenli kardeşlerdir.
Manastır vilayetinin Avdella kentinde 1878’te doğan Yanaki ve 1882’de doğan Milton, ilk filmleri olan Büyükanne Despina ile İp Eğiren Kadınları 1905 yılında çekmişlerdir. Balkan Yarımasında çekilen ilk filmlerin sahibi olan Manaki Kardeşlerin ayrıca ilk Türk filminin de yönetmenleri olduğu ileri sürülmektedir.
Mirasları günümüzde Yunanistan ve Makedonya tarafından sahiplenilen Manaki Kardeşlerden Milton 1954 yılında Yunanistan’ın Selanik, Yanaki ise 1964’te Makedonya‘nın Manastır şehrinde ölmüştür.
Manastır’da 1979’da bu yana Manaki Kardeşler Film Festivali düzenlenmektedir.[4] Ayrıca 2013 yılında Makedonya Kültür Bakanlığı ve UNESCO‘nun katkılarıyla filmlerinin tümü dijitalleştirilerek restore edilmiştir. (vikipedi)
(11) Bakınız Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 82 / Metin Erksan ve Burçak Evren’in görüşleri
(12) VICTOR BERTRAND Fransız asıllı, Yıldız Sarayında görevli Tiyatro Müdürü. (II.Abdülhamit dönemi) Bazı kaynaklarda hokkabaz olduğu yazılıdır. Ayşe Osmanoğlu’nun ‘Babam SultanAbdülhamit-Hatıralarım ‘kitabında yazdığına göre :
Bertrand taklid ve hokkabazlık yapar,her sene babamdan izin isteyerek Fransa’ya gider,birtakım yeni şeyler öğrenip gelirdi.Saraya sinemayı bu getirmiştir’’
( 13 ) HENRI DELAVALLEE ( 1862-1943 ) Fransız ressam. Genelde gravür çalışmalarıyla meşhurdur. Yaptığı resimlerden İstanbul’da bulunduğu anlaşılmaktadır. Muhtemelen Paris’ten sinematograf ve film getirmiş Sigmund Weinderg’e satmıştır.
(14) SIGMUND WEINBERG: (18681954) Polonya Yahudisi, Rumen uyruklu Osmanlı‘nın ilk sinemacısı, yapımcı, senarist ve yönetmen. Pathe Sineması sahibi. Weinberg ilk Türk belgesel filmi, ilk Türk filmi, Türkiye’de gösterilen ilk film (sinematograf) gibi katkıları ile tam anlamıyla Osmanlı‘ya sinema kültürünü getirmiş ve yerleştirmiş birisi olarak tarihe geçmiştir. 1915 yılında Ordu Sinema Merkezi‘nin başına getirildi. 1917 yılında Romanya, Osmanlı‘ya savaş ilan ettiği için Weinberg, düşman devlet vatandaşı olduğu gerekçe edilerek ülkeden sınır dışı edilmiştir.
(15 ) Memalik-iŞahanede Sinematograf Temaşa EttirilmesininŞerait-i İmtiyazziyesi/ 29 Zilhicce 1320 (29 Mart 1903)
( 16 ) HİMMET AĞANIN İZDİVACI / yönetmen: Sigmund Weinberg,Fuat Uzkınay / senaryo : Moliere, Sigmund Weinberg / Kameraman: Fuat Uzkınay / oyuncular: İ.GalipArcan,Lusi Avusyak, Kemal Emin Bara,Baltazar / 1916
(17) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 121/
(18 ) ALİ FUAT UZKINAY ( 1888-1956) Türk yönetmen ve yapımcı. Dâr-ül Fünûn‘un fizik-kimya bölümüne girdi. Türkiye’de sinemaya olan ilginin artmasıyla birlikte Uzkınay’ın da dikkatini çeken sinema sanatı, onun dahiliye müdürlüğü yaptığı okulda öğrencilere sinemayı tanıtan ve öğreten dersler vermesini sağladı. Şehzadebaşı‘nda Millî Sinema adı verilen ve daha sonra “Ali Efendi Sineması“ adını alan ilk Türk sinemasının 19 Mart 1914 tarihinde açılmasında Uzkınay’ın büyük emeği geçmiştir. Türkiye’de sinemayı halka ilk tanıtan Sigmund Weinberg‘den sinema oynatıcısının kullanılmasını öğrendi.
Askerliğini yaparken 14 Kasım 1914 Cumartesi günü Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin yıkılışını 150 metrelik filme çekerek, Manaki Kardeşlerden sonra,Türk sinemasında ilk kez film çeken kişi oldu. Bir yıl sonra (1915) Harbiye Nazırı Enver Paşa‘nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) kurulunca, kurumun başına Sigmund Weinberg getirilirken, yardımcısı Fuat Uzkınay oldu. Uzkınay, 1916’da MOSD’un başına getirildi. Almanya‘da filmcilik konusunda eğitim gördü. İlk konulu film olan Himmet Ağa’nın İzdivacını büyük zorluklarla bitirebildi. Ordudan 1954’te emekli oldu.
Ankara’da bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri Foto Film Merkezi Komutanlığı‘nın bir stüdyosuna hizmetlerinden dolayı Uzkınay’ın adı verildi. (vikipedi)
(19) ŞAKİR SEDEN (1890-1967) Ağabeyi Kemal Seden’le birlikte ilk sinema salonlarından birini açarak (1914) işletmeciliğe başladı. Kemal Film (Seden Kardeşler)şirketini kurdu (1922). İstanbul Sultani’sinde Tarih Hocalığı yapmıştır. 1925 yılında , sinemanın çağdaş milli eğitim sisteminin oluşturulması ve geliştirilmesi açısından bir araç olarak kullanılabileceğini düşünülerek, dönemin sinema konusunda uzman isimlerinden olan Şakir
Beyden’ Sinemanın Milli Eğitim politikalarına nasıl hizmet edebileceği ve bu konuda yapılacak faaliyetlerin maliyeti ‘üzerine bir rapor hazırlamasını istenmiştir. Sinema tarihimizde ‘’Şakir Bey Raporu’’ olarak anılmaktadır.
Yıldız / Journal of Academic Value Studies 7(1) (2021) 41-51
(20 ) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 256 /
(21) RÜŞTİYE ; Orta okul seviyesinde eğitim kurumu (19 yy Osmanlı dönemi)
(22) İDADİ : Lise seviyesinde eğitim kurumu (19 yy Osmanlı Dönemi )
(23) TEFEYYÜZ MEKTEBİ : Yüksek okul seviyesinde eğitim kurumu (19 yy Osmanlı Dönemi)
(24) MARDIROS MİNAKYAN (1839-1920) Osmanlı dönemi Ermeni tiyatro oyuncusu ve yönetmeni. Türk tiyatrosunun doğuş ve gelişme evrelerindeki katkılarıyla Batılı anlamda tiyatronun yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Mınakyan 1909’da Tasfiye-i Ahlak Kumpanyası’na katıldı. 1912’de 80 kişilik bir topluluk oluşturdu. Aynı yıl tiyatro yaşamının 50. yılını kutlamak için bir jübile düzenledi. Mınakyan Türk Tiyatro Tarihinin ilk jübilesi olan bu törende Padişah Mehmet Reşat tarafından “Maarif Nişanı” ile ödüllendirildi. 1914’te Osmanlı Donanma Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi‘nin sanat yönetmenliğini ve bir yandan da Darülbedayi‘nin oyunculuk öğretmenliğini yaptı. 1916’da sahne yaşamından ayrıldı. 1920’de Temaşa Dergisi’nin okurları arasında yaptığı bir ankette “50 yıldan beri Türk tiyatrosuna en çok emeği geçen kimdir?” sorusuyla en çok oyu Mınakyan aldı.
Oyuncu ve yönetmenliğinin yanında yazdığı ve çevirdiği oyunlarla Türk tiyatrosuna önemli katkıları olan Mınakyan, çok sayıda Ermeni oyuncunun ve II. Meşrutiyet‘ten sonra da Türk oyuncularının yetişmesine yardımcı oldu. (vikipedi)
(25) AHMET FEHİM EFENDİ (1856-1930 ) Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen. İlk kez 1876 yılında Gedikpaşa Tiyatrosu‘nda sahne aldı. Burada oynadığı uşak Bonafis rolüyle dikkati çeken Fehim, 1879 yılında Bursa‘ya gitti ve Ahmet Vefik Paşa‘nın Moliere uyarlamsında rol aldı. Daha sonraki yıllarda Fasulyeciyan‘la birlikte Anadolu turnesine çıktı. Pek çok yerde oynadı. İstanbul’a döndükten sonra Mınakyan‘ nın Osmanlı Dram Kumpanyasına katıldı. Bir ara Darülbedayi‘de komedi bölümünde öğretmenlik yaptı. I. Dünya Savaşı‘ndan sonra sinemada da yer aldı. Türk sineması‘nın ilk döneminde Malül Gaziler Cemiyeti adına filmler çekti. Bu filmlerin ilki Mürebbiye‘dir. Mürebbiye’yi hem yönetti hem de başrolünde oynadı. (vikipedi)
( 26 ) 31 MART VAKASI II. Abdülhamit idaresine karşı ilk fiilî hareket, Rumeli’de başladı. III. Ordu subaylarından Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) Resneli Ahmet Niyazi Beyin, yanına asker ve sivil iki yüz kadar gönüllü alarak, 3 Temmuz 1908 tarihinde Resne’den ayrılarak dağa çıkmasıyla ilk hareket başlamış oldu. Niyazi Bey, saraya çektiği telgrafta anayasanın yeniden yürürlüğe konmasını istedi. II. Abdülhamit idaresine karşı başlatılan bu hareket kısa sürede bütün Makedonya’ya yayıldı. Halk da bu hareketi desteklOsmanlı Ermenisi tiyatro oyuncusu ve yönetmeni.[2][3] Türk tiyatrosunun doğuş ve gelişme evrelerindeki katkılarıyla Batılı anlamda tiyatronun yerleşmesinde önemli rol oynamıştır.[4] edi, saraya bu doğrultuda telgraflar çekildi. Böylece 23 Temmuz 1908 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyeti kendiliğinden Meşrutiyet’i ilân edince, bir gün sonra Padişah II. Abdülhamit de mecburen II. Meştutiyeti ilan edip, anayasayı yeniden yürürlüğe koymayı kabul etti. Meşrutiyet’in ikinci kez ilânı bütün memlekette ve her tabaka halkta büyük bir sevinç uyandırmış; millet, tarihinde görmediği bir hürriyete kavuşmuş, bu hareket çok büyük ümitleri de beraberinde getirmişti. Meşrutiyetin yeniden ilanının yarattığı sevinç ve hürriyet havası fazla uzun sürmemiştir.
31 Mart sabahı kışlalarından topluca çıkan asiler, “Şeriat İsteriz!” sloganlarıyla Sultan Ahmet Meydanı’na gelmişler, yolda önlerine çıkan Harbiye mezunu mektepli subayları ortadan kaldırmak istemişlerdir. Mebusân Meclisi önünde toplanan 3000 kişi civarındaki asilere Şeyhülislâm Ziyaettin Efendi ile Ders Vekili Halis Efendi ve Şerif Mehmet Sadık Paşa nasihat etmekle görevlendirilmiş; asiler kendilerine nasihat için gelen heyette bulunan Şerif Sadık Paşayı da öldürmüşlerdir. İstanbul’da isyan eden ve çoğunluğu askerler ile softalardan oluşan 3000 kişiye karşılık Mahmut Muhtar Paşa komutasındaki 30.000 kişilik Hassa Ordusu harekete geçirilemediği gibi bu kuvvetlerin de bir kısmının asilere katılmaları önlenememiştir. Bu zemini kendisi için fırsat bilen Derviş Vahdeti de gazetesinde isyancıları cesaretlendiren yazılar yayımlamıştır. Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, o sırada İstanbul’dan gönderilen bütün telgrafları inceledikten sonra, başkente kuvvet sevk edilmesi yolundaki fikrini komutanı Hüseyin Hüsnü Paşaya bildirdi. İstanbul üzerine kuvvet sevk edilmesi fikrini III. Ordu Komutanı Mahmut Şevket Paşa da uygun görüyordu. Aslında Selanik’teki ordu mensuplarına göre, meşrutiyet rejimini tehlikeye sokan bu hareketi ancak silâh gücüyle bastırmak mümkün olabilecekti. Bu ordunun kurmay başkanlığına Kurmay Yüzbaşı
Mustafa Kemal’in getirilmesi kararlaştırıldı .Selanik’ten İstanbul üzerine yürüyecek olan bu kuvvetlere Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal tarafından “Hareket Ordusu” adı verilmiş ve bu isim tarihimize bu şekilde geçmiştir. (bakınız: Atatürk Ansiklopedisi-31 Mart Vakası)
( 27 ) İTTİHAT ve TERAKKİ CEMİYETİ: II. Abdülhamit’in baskı rejimine karşı mücadele etmek ve Osmanlı Devleti’nin çöküşünü engellemek amacıyla faaliyet gösteren gizli ihtilal komitesi. 1908 ihtilalinden sonra bazı kesintilerle Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Osmanlı Devleti’nin yönetiminde söz sahibi olan siyasal örgüt (bakınız: Atatürk Ansiklopedisi – İttihat ve Terakki Cemiyeti )
( 28 ) ADANA KATLİAMI : Ermenilerden birinin İmamzâde Nuri Efendi adında bir İslâm’ı öldürmesi üzerine 13 Nisan’da saat üç buçuk dört civarında Adana Vilâyeti’ni harabeye çeviren olaylar başlamıştır. 13 Nisan akşamı yine Ermenilerin bir kaç Müslümanı öldürdükleri şayiasının çıkması üzerine ortalık tekrar karışmış, bir Ermeninin cesedinin bulunması üzerine de çarpışmalar başlamıştır.
Adana merkezinde Çarşamba günü başlayan karşılıklı öldürmeler akşama kadar devam ettiği gibi ertesi Perşembe günü de devam etmiştir. Şehirde öldürme olaylarıyla birlikte yağma başlamış, yangın çıkmış ve Adana’nın beşte üçü ve kemiyet itibarıyla sekizde biri mahvolmuştur. 25 Nisan’da tekrar eden olaylar neticesinde Adana tamamen harab olmuştur.(Marmara Üniversitesi/Türkler ve Ermeniler/ 1909 Adana Ermeni Olayları- Doç.Dr. Recep Karacakaya)
(29) BURHANETTİN TEPSİ (1882-1947 ) Türk tiyatro ve sinema oyuncusu ve tiyatro yönetmeni. II. Meşrutiyet‘ten itibaren başlayan tiyatro çalışmalarını Cumhuriyet döneminde de sürdürmüş bir tiyatrocudur. Muhsin Ertuğrul, İsmail Galip Arcan, Afife Jale, Bedia Muvahhit, Kemal Emin Bara, Şadi ve Behzat Emin Budak gibi tiyatrocuların yetişmesinde emeği geçti. Türk sinemasındaki ilk tarihi sinema denemesi olan Alemdar Mustafa Paşa (1918) adlı filmde başrol oynadı. 1922’de Türkiye’den ayrılan ve Fransa‘ya yerleşen sanatçı, 1940 yılında Türkiye’ye dönerek Burhanettin Tiyatrosu‘nu kurdu. (vikipedi)
(30) AŞOD MADATYAN (1886-1935) Osmanlı Dönemi tiyatro tarihçisi, eleştirmeni, oyuncu, yönetmen . 1903 yılında İstanbul’da Reşat Rıdvan ve Mınakyan topluluklarında tiyatroya başladı. Bir süre oyuncu olarak çalıştı, daha sonra yönetmen olarak çalışmalarını sürdürdü. Tiyatro alanında pek çok kişiyle tanışmış, bilgi toplamış, incelemeler yapmış bir insandı. Hiç kuşku yok, tiyatro tarihimize ışık tutacak birçok ilginç anıları da vardı. Ancak iki ciltlik Sahnemizin değerleri (1943) adlı bir kitap bıraktı. (sosyolojisi.com/Aşod Madat kimdir,kısaca hayatı)
(31) REŞAT RIDVAN (1873-1919)
Türk tiyatro adamı. Darülbedayi’nin ilk yöneticilerindendir. İstanbul’da doğdu, Ağustos 1919’da aynı kentte öldü. 1890’da, İstanbul’un en önemli tiyatrolarından biri olan ve 1971’de yanan Tepebaşı Tiyatrosu’nu yaptıran şehremini Rıdvan Paşa’nın (1856-1906) oğluydu. Tiyatroya olan düşkünlüğünü babası hoş karşılamamış, onun bu hevesini kırmak için bütün yolları denemişti. Hatta İstanbul’daki tiyatroları kapatmasının arkasında oğlunu tiyatrodan uzaklaştırmak düşüncesinin yattığı bile söylenir. Bu yasak 1906’da Rıdvan Paşa’nın öldürülmesi üzerine son buldu. Reşad Rıdvan kendisi gibi tiyatroya düşkün arkadaşlarıyla birlikte bu sanatı canlandırmak amacını güden toplantılar düzenledi ve bazı toplulukları dostlarının da yardımıyla paraca destekledi. 1908’de II.Meşrutiyet ilan edilince önce Burhanettin Tepsi’nin (1882-1947) kurduğu tiyatroya katıldı, sonra aynı yıl Osmanlı Dram Kumpanyası’m kurdu. Bu topluluk, başta Reşat Nuri’den (Güntekin) Plevne, Namık Kemal’den Arif Bey ve Gülnihal, A. Vefik Paşa’dan Zor Nikâh olmak üzere pek çok oyun sahneledi. Türk sinemasının ilk uzun metrajlı filmi olan Himmet Ağa’nın İzdivacı’nın yönetmenliğini de yapmıştır.
Reşad Rıdvan, 1914’te Darülbedayi’nin kuruluşu sırasında çalışmaları yönlendirmek üzere getirtilen A. Antoine’ın çevirmeni ve yardımcısı, aynı zamanda da Tiyatro Bölümü başkanı oldu. Ertesi yıl Darülbedayi Yönetim Kurulu’nca kurumun içişleri müdürlüğüne getirildi. Bazı kaynaklarda yönetmenlik de yaptığı yazılıdır.
(sosyolojisi.com/ Reşad Rıdvan kimdir,Hayatı,Eserleri)
( 32 ) VAHRAM PAPAZYAN : (1888-1968) 20. yüzyılın en önemli trajedyeni olarak görülen sanatçı, İstanbul’da Türkçe ve Ermenice oyunlar sahnelemiş; 1922-1953 arasında Ermeni ve Rus tiyatro toplulukları ile Moskova, Fransa, İtalya, Avusturya, İspanya ve Belçika‘da sahneye çıkmıştır. 1954’ten sonra Erivan’daki Sundukyan Akademi Tiyatrosu‘nun yıldız oyuncusu idi.
Erivan’da 2004 yılından bu yana Vahram Papazyan anısına “Uluslararası Shakespeare Tiyatrosu Festivali” gerçekleştirilmektedir.
( 33 ) Özgür Eren Kaynak: Mimesis Sahne Sanatları Portali 10.02.2018
(34) MISTINGUETT (gerçek adı Jeanne Florentine Bourgeois) (1873-1956) Fransızartist ve şarkıcı. Döneminde dünyada en yüksek ücret alan Bayan sanatçıydı.1895’de Casino De Paris’te başladığı kariyerine, Folie Bergere,Moulin Rouge ve Eldorado ‘da devam etti.
(35) EUGENIE BUFFET(1866-1934) I.Dünya savaşı öncesi Fransa’da meşhur olan şarkıcı. Paris’in fakir ve çalışan sınıfına hitap eden gerçekçi Chanson’ları ile meşhurdur.
(36) BERTHE SYLVA (1885-1945) Fransız şarkıcı. Casino Saint-Martin ve Casıno de Montmarte’da Chanson söylerdi.Meşhur ettiği şarkılar (Les Roses Blanches,C’est mon Gigolo, On n’a pas tous les jours vingt ans)
(37) MARIE DUBAS (1894-1972) Fransız şarkıcı ve komedyen. Konservatuarda eğitim gördü. Operet’lerde oynadı. Chanson tarihi üzerinde çalıştı. Meşhur ettiğiChanson’lar ( L’amour est un jeu ; T’aimer librement , Ça fait peur aux oiseaux)
(38) MONA LISA tablosunun Louvre Müzesi’nde sergilenen tablo ile bir ilgisinin olmaması bu tablodan iki adet olduğu görüşünün ortaya çıkmasına neden olur: Giorgio Vasari, 1550 yılında tabloyu gözüyle gördüğünü ve eserin bitmediğini iddia eder. ‘’Mona Lisa eserini gördüm, teni pembe, gözleri hafif nemli, hoş bir gülümseyişi vardı, kaş ve kirpikleri belirgindi.!!
Louvre Müzesinde sergilenen tabloda kaş ve kirpikler neredeyse yoktur. Dolayısıyla Leonardo da Vinci aynı tablodan iki tane yapmış olabilirdi. İddialara konu olan ikinci tablo “Isleworth Mona Lisa” olduğu iddia edilmektedir. Isleworth Mona Lisa, yani ikinci tablo yaklaşık 300 yıl kayıptır, 1918 yılında ABD’li zengin bir koleksiyoncu olan Hanry Pulitzer tabloyu bulur.Onun ölümünden sonra yakınları tabloyu İsviçre Bankasındaki bir kasada 2008 yılına kadar gizler.
Leonardo da Vinci’nin ölümü sonrası Menzi, ilk tabloyu Fransa kralına satar. Tablo 1797 yılına kadar Versailles Sarayını süsler. Fransız devriminden sonra Louvre müzesine taşınır.
1911 ‘de tabloyu çalan ,gerçek hırsızlar üç İtalya’ndı;Vincenzo ve Michele Lancelotti ve elebaşı Vincenzo Perugia. Louvre’da “Mona Lisa”dan söktüğü koruyucu cam kutuların aynısını takmak için kusursuz bir plan hazırlayan profesyonel hırsızlardı. Tabloyu çalma gerekçeleri ise son derece şaşırtıcıydı. Hırsızlara göre bir İtalyan eseri olan Mona Lisa tablosu, Fransızlar tarafından çalınmış bir eserdi ve evine dönmeliydi.
Tablo, aylarca ucuz bir Paris pansiyonunda küflü bir sandığın içinde hırsız Perugia tarafından gizlendi. Mona Lisa tablosu tam 28 ay sonra müzedeki yerine yerleştirildi. Perugia ise tutuklandı; ama bütün dünyanın ilgi odağı haline gelen bu hırsız, sadece 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. (Mehmet Mazlum Çelik.2022,Independent,Türkçe yayın)
(39)
TURQUERIE : 18. yüzyılda artık Doğu’ya yolculuk üst sınıf Avrupalılar için bir öğrenim ve kültürlenme vesilesi, yaşamlarında bir olgunlaşma aşaması, Doğu’dan getirilen mallar ise prestij nesneleri ve makbul tüketim malzemesiydi. “Turquerie” (Türk şeyleri), işte bu şartlarda ortaya çıkmış ve serpilmiş bir kültür ve sanat akımıdır. Turquerie, zaman içinde sanat, edebiyat, mimari, ev döşeme, giyim kuşam, kıyafet balosu ve hatta sofra alanlarında moda olan bir Şark teması yahut esinlenmesi anlamını taşıyan estetik bir terim haline gelmiştir.
(40) MARIE CURIE (1867-1934) radyoaktivite alanında öncü araştırmalar yapmış ve bu araştırmaları sonucunda Nobel Ödülü‘ne layık görülmüş Polonyalı–Fransız fizikçi ve kimyagerdir.
Uranyumla yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi keşfetti. Toryumun radyoaktif özelliğini buldu ve radyum elementini ayrıştırdı. 1903 Nobel Fizik ödülü sahibi, 1911 Nobel Kimya ödülü sahibi ve radyoloji biliminin kurucusudur. Çalışmalarıyla bir çığır açan Curie, Nobel Ödülü‘nü alan ilk kadın, bu ödülü iki kere alan ilk bilim insanı olmuştur. (vikipedi)
(41) PABLO PICASSO (1881-1973) Fransa’da yaşamış İspanyol ressam, heykeltıraş, sahne tasarımcısı, şair ve oyun yazarıdır. 20. yüzyıl sanatının en iyi bilinen isimlerindendir. Georges Braque ile birlikte kübizm akımının temelini atmış, asamblajı icat etmiş, kolajın icadında yer almış ve çok çeşitli tarzların gelişimine katkı vermiştir. En önemli eserleri olarak öncü kübizm eseri Avignonlu Kızlar ve Alman ve İtalyan askerlerin İspanyol İç Savaşı sırasında yaptığı katliamı anlatan Guernica sayılabilir. 1940 yılında Fransa vatandaşlığına başvurduğu fakat “komünizme doğru evrilen aşırılıkçı görüşleri” nedeniyle reddedildiği 2003 yılında ortaya çıktı. 1937 yılında “özellikle propaganda ve bağış toplama amacıyla” yapılan ve 18 resimden oluşan Franco’nun Rüyası ve Yalanı adlı çalışmasında Francisco Franco‘ya ve faşistlere yönelik öfkesini dile getirdi. 1944’te Fransız Komünist Partisine girdi. 1948’de Polonya’da yapılan Barışı Savunmak İçin Dünya Aydınlar Kongresine katıldı ve 1949’da Dünya Barış Konseyi için çizdiği güvercin uzun yıllar resmi dünya çapında komünist hareket içinde ve dışında yaygın şekilde barış sembolü olarak kullanıldı.1950’de Sovyet hükûmetinden Stalin Barış Ödülü aldı. ölümüne kadar Komünist Partinin sadık bir üyesi olarak kaldı.[9] 1962’de Lenin Barış Ödülü aldı . (vikipedi)
( 42 ) GEORGES BRAQUE (1882-1963) Fransız ressam ve heykeltıraş. Pablo Picasso ile Kübizm akımını başlatmıştır.Le Havre’da Belediye Güzel Sanatlar Okulu’nda öğrenim görmüştür. Cezanne’in eserlerinin etkisiyle geometrik çizimlere yönelmiştir. 1907’de tanıştığı ressam Picasso ile birlikte Kübizm akımının temellerini oluşturmuştur. Picasso ile I. Dünya Savaşı‘nın başlamasına değin birlikte çalışmıştır. Savaşta başından aldığı ağır yaralar nedeniyle 1915’te tedavi altına alınan Braque, bu dönemi, sanat olgusunu ve sanatın ilkelerini irdelemekle geçirmiş, düşüncelerini “Gündüz ve Gece, Defterler” (1917–1952) (Le ]our et la Nuit, Cahiers) adıyla 1952’de yayımlamıştır. Braque’ye,
1948 Venedik Bienali’nde resim dalında Büyük Ödül verilmiş; 1951’de de Légion d’Honneur nişanı verilmiştir.
(43) ALBERT CAPELLANI (1874-1931) Sessiz dönem Fransız Sinemasında Yapımcı,senarist ve yönetmen. Uzun zaman unutulsa da, artık Dünya sinemasının öncüleri arasında yerini almıştır. Genelde edebiyatın büyük klasiklerini uzun metraj gerçekleştirmiştir. 173 film yönetti. 24 senaryo yazdı.
(44) NOTRE DAME DE PARIS /NOTRE DAMIN KAMBURU / yönetmen: Albert Capellani/ senaryo: Michel Carre,Victor Hugo / görüntü: Pierre Trimbach / Oyuncular: Henry Krauss, Stacia Napierkowska,Rene Alexandre, Claude Garry /Fransa/ Pathe Freres/ 1911/sessiz
(45) LA ROTONDE/ Bu ikonik mekan I. Dünya Savaşı sırasında kapılarını yatılı olarak kalacak yeri olmayan evsiz sanatçılara açmış. Savaştan zarar görmemelerini sağlayıp Paris soğununda da sıcak bir yuva vermiş.
(46) RICHARD STRAUSS (1864*1949) edebi alt yapıya sahip uzun senfonik şiirleri ve operaları ile ünlü Alman Romantik Dönem bestecisi. Ayrıca Strauss önemli bir orkestra şefi ve tiyatro yönetmeniydi. Çok çeşitli besteleri dışında, 18 operası vardır. (vikipedi)
(47) VLADIMIR LENIN (1870-1924) Rus sosyalist devrimci ve politikacı. Marksist-Leninist ideolojinin fikirsel önderi, Ekim Devrimi‘nin lideri ve Sovyetler Birliği‘nin kurucusu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi‘nin öncüsü olan Rusya Komünist Partisi (Bolşevik)’nin ilk lideri. Lenin aynı zamanda Marksist teorik ve felsefi yazıların yazarı olarak bilimsel sosyalizmin Marx ve Engels sonrası geliştiricilerindendir. Lenin’in en büyük amacı, kapitalizmin uzlaşmaz sınıf çelişki- lerinden proleter bir dünya devrimi oluşturup toplumsal sınıf karşıtlıklarının olmadığı insan toplumunun tarihsel oluşumuna öncülük etmekti. Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teori olan Leninizm‘in de kurucusudur. (vikipedi)
(48) GEORGES MELIES (1861 – 1938 )Fransız İlüzyonist,ve film yönetmeni. Asıl mesleği hokkabazlıktır. Lumiere Kardeşlerin Cinematographe buluşundan çok etkilenerek film yapmak istedi.Ancak Lumiere sinematografı ona satmadı. Kinetoskop’un kopyalarını yapan İngiliz Robert
W.Paul’den projektör ve Bioscope kamera satın aldı. Robert-Houdin Tiyatrosunda ,gösterileri arasında film göstermeye başladı. İlk dönem sinemaya yenilikler getirdi. Özel efekt,özel öykü,story boardKullanımı,dağıtım için kopya yapımı getirdiği yeniliklerdi. 500’e yakın film çekti.İlk defa filmlerde yapım şemaları ve StoryBoard kullanan yönetmendir.Film stüdyosu aynalarla kaplıydı. Martin Scorcese onun için ‘’Her Şeyi İcat Etti’’ demiştir.
(49 ) SI J’ETAIS LE ROI / Georges Melies ‘in yazdığı,yönettiği ve oynadığı filmdirFransa /.Sessiz / kısa Film /1910
(50) URBAN GAD (1879-1947) Danimarkalı film yönetmeni.Tiyatroda çalışırken,oyuncu Asta Nielsen’le evlendi. Çift birlikte çalışarak sinemada çok başarılı oldu.Asta Nielsen,Avrupa’nın ilk film yıldızı kabul edilir. Urban Gad’ın amcası,ressam Paul Gaugin’dir. 1910 ile 1927 arasında 70 den fazla Film yönetti.İlk filmi 1910’da çektiği ‘’The Abyss’’,Son filmi 1926’da çektiği ‘’Lykkehjulet’’ dir. (www.sinemantik.com)
(51) THE ABYSS/AFGRUNDEN/ yönetmen:Urban Gad / senaryo:Urban Gad/Görüntü:Alfred Lind/oyuncular: Asta Nielsen,Poul Reumert,Oscar Stribolt / Danimarka/ 1910/ 37 dakika/ sessiz.
Kopenhag,tramvayda piyano öğretmeni Magda,ona aşık olan genç adamla(Knud) tanışır.Knud yazlık evlerine ailesiyle tanışmaya davet eder. Bir Sirk topluluğu evin önünden geçerken Magda ,oyuncu Rudolph’a selam verir.Gece Rudolph pencereden yatakodasına girerek Magda’yla birlikte olur,ve Magda’yı kaçırır…….. (www.sinemantik.com)
(52) FANTOMA : Pierre Souvestre ve Marcel Allain’in 1912-1914 yılları arasında birlikte yazdığı, 43 ciltlik kitap serisidir.
Fantoma bir anti-kahramandır. Macera türünün pek çok temel öğesi Fantoma dizisinden çıkmadır. Bu çizgi roman, roman ve sinema sanatı için de geçerlidir. Örneğin vücuda yapışan lateks kostümü ilk defa Fantoma giymiştir. Kızıl maske olarak bildiğimiz “Fantom” adını ve giysisini açıkça Fantoma’dan almıştır. Kostüm olarak Superman, Batman, Kaptan Amerika ve arkalarından gelen binlerce taklidi, Diabolik, Kriminal, Satanik vs. hep Fantoma türevleridir. Sadece kostüm değil, karakterler ve olay örgüleri de sık sık kullanılmıştır. Fantoma’nın en büyük düşmanı olan
komiser Juve, Fantoma’nın öz kardeşidir. İkisi de birbiriyle kardeş olduklarını bilmeden ölümüne savaşmaktadırlar. Fantoma’nın kızının aşık olduğu gazeteci Fandor da Fantoma’nın oğludur. Bu iki örnek bile sinemada yüzlerce kez tekrar edilmiştir. Çizgi roman Büyülü Rüzgar veya Star Wars filmindeki kötü adamın aslında kahramanın babası çıkması da bir Fantoma klişesidir. Charlie Chaplin‘in Lime Light filminin konusu tamamen Fantoma’nın yedinci cildinden birebir alınmadır. Teksas ve Tommiks’in ilk on yıllık dönemindeki esprilerin neredeyse %80’i de Fantoma’dandır. Tenten’deki iki saf hafiye, Dupont ve Dupond da Fantoma’daki Nalorni ile Perusen’den başkası değildir.
Pierre Souvestre’nin İspanyol Gribi‘nden ölmesi üzerine Allain, tek başına yazmaya devam etti. Son 11 cildi Marcel Allain’e aittir. (vikipedi)
(53) MAURICE LEBLANC (1864-1941) Fransız öykü ve roman yazarı; Arsen Lüpen karakterinin yaratıcısıdır. Verdiği eserlerde genel olarak Gustave Flaubert ve Guy de Maupassant‘dan etkilendi. Asıl üne kavuşmasında 15 Temmuz 1905’te (Je Sais Tout) da tefrika edilmeye başlanan “Kibar Hırsız” Arsen Lüpen karakteri ve onun maceraları sayesinde oldu. Yaşadığı edebiyat dünyasında etkili olan polisiye roman furyasına katılarak bu türde birçok eser verdi. Legion D’Honneur’ sahibidir. (vikipedi)
(54) PATHE Pathé Frères, 1896’dan başlayarak Fransa‘daki Pathé kardeşler tarafından kurulan ve ilk olarak işletilen çeşitli Fransız işletmelerinin ismidir. 1900’lerin başında Pathé, dünyanın en büyük film ekipmanı ve prodüksiyon şirketi ve aynı zamanda büyük bir fonograf plak üreticisi oldu. 1908’de Pathé, sinemalarda uzun metrajlı bir filmden önce gösterilen haber filmini icat etti. (Pathe News). (vikipedi)
(55) GAUMONT Leon Gaumont tarafından 1895’de Paris’te kurulan film stüdyosudur. Dünyanın en eski stüdyolarından biridir. Fotoğraf makineleri üretimi ile uğraşırken, 1895 yılında Leon Gaumont,sekreteri Alice Guy Blanche’la birlikte Lumiere kardeşlerin Sürpriz gösterisini ‘’The Workers leaving the Lumiere Factory’’ filmini seyretti. Bu gösteri ile Alice Guy,sinemanın gerçek potansiyelini çok iyi kavradı. (böyle basit görüntüler yerine,bir hikayenin anlatabileceğini Gaumont’a izah ederek film yapmayı önerdi. İlk film ‘’La Fee aux Choux’’ 1896’da çekildi.Bu ilk defa bir hikaye anlatan ‘’Narrative’’ film oldu. (jenerikne’te yazı ile konuşmanın anlatılması)
Alice Guy-Blanche dünyanın ilk kadın yönetmeni olurken, Gaumont Stüdyosu uzun metraj film çekimlerine başladı. (www.sinemantik.com)
(56) LOUIS FEUILLADE (1873-1925) Fantomas,Les Vampires,Judex seri filmleri ile tanınan Fransız yönetmen. Bir çok sessiz film çekti,ama en çok seri filmleri ile meşhur oldu.700 den fazla film çekmiştir.Sinema tarihinin en çok üreten ve Gaumont firmasını bugünlere taşıyan en önemli yönetmendir.
(57) LE FESTIN DE BALTHAZAR / yönetmen:Louis Feuillade / senaryo: Louis Feuillade / Oyuncular: Renee Carl,Stacia Napierkowska,Leonce Perret, Alice Tissot / Fransa/ Gaumont/ Sessiz
(58) LA VIE TELLE QU’ELLE EST / yönetmen:Louis Feuıillade /senaryo: Louis Feuillade / oyuncular: Renee Carl,Suzanne Erandis, Rene Navarre/ Fransa/Gaumont/ 1911 / sessiz.
(59) Özgür Eren Kaynak: Mimesis Sahne Sanatları Portali 10.02.2018 Muhsin Nasıl “Ertuğrul Muhsin” Oldu.
(60) SELAMİ İZZET SEDES (1896-1964 ) Yazar ve çevirmendir. Galatasaray Lisesi mezunu. İstanbul Edebiyat Fakültesindeki öğrenimini yarıda bıraktı (1917). Gazeteciliğe Akşam gazetesinde başladı. Çeşitli gazetelerde yazar ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Şiir ve hikâyeleri önce Yeni Mecmua (1917) ve Servet-i Fünûn dergilerinde çıkmıştı. Gazetelerde yayımladığı Fransız yazarı Maurice Leblanc’tan Arsen Lüpen, İngiliz yazarı Conan Doyle’dan Sherlock Holmes polisiye roman çevirileriyle tanındı. Çeşitli gazetelerde ayrıca tiyatro yazı ve eleştirileri yayımlayan Selami İzzet’in telif eserleri yirmi civarındadır.
(Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi.cilt 7)
(61) Özgür Eren Kaynak: Mimesis Sahne Sanatları Portali 10.02.2018 Muhsin Nasıl “Ertuğrul Muhsin” Oldu.
(62) https://www.sozkimin.com/muhsin-ertugrul-kimdir-sozleri-ve-hayati-2067.html
(63) İTTİHAT ve TERAKKİ DARBESİ –BAB’I ALİ BASKINI : Osmanlı İmparatorluğu‘nda 23 Ocak 1913 günü Enver Bey (Enver Paşa) ve Talat Bey‘in önderlik ettiği bir grup İttihat ve Terakki üyesi tarafından hükûmet binası Bâb-ı Âli‘nin basılmasıyla yapılan askerî darbedir. Bu baskın sırasında Harbiye Nazırı Nâzım Paşa öldürülmüş, Sadrazam Kâmil Paşa‘ya
zorla istifası imzalattırılmıştır. Darbe sonrasında Mahmud Şevket Paşa Hükûmeti kurulmuş ve İttihat ve Terakki Partisi yönetime hakim hale gelmiştir. (vikipedi)
(64) 28 Aralık 1895’te bir Alman olan Sigmund Weinberg ,Galatasaray’da bir brahanede Lumiere kardeşlerin ‘’L’arrivee d’un Train au Ciotat’’ filmini göstermesiyle sinema Türkiye’de başlar.19 mart 1910’da Şehzadebaşı’nda ilk halka açık sinema ‘’MİLLİ SINEMA’’ açılır .
(65) KADRİ CEMALİ (Cemali Kardeşler) İstanbul’un bazı önemli sinemalarının işletmesini ellerinde bulunduran ailedir. Ferah Tiyatrosu’nun altında kırtasiyecilik yapan Kadri Cemali’nin bu sektöre girmesi 1921 yılında Cevat Boyer’in işletmesini yapmakta olduğu Milli Sinema’ya ortak olmasıyla başladı (Akçura 1995: 47.). Bu ortaklık devam ederken Kadri Cemali, aynı yıl Beyoğlu İstiklal Caddesi numara 91’deki önceki ismi Etval (Etoile) olan Yıldız Sineması’nı satın aldı. 1925 yılında yine Cevat Boyer ile birlikte Beyoğlu’nda Şık (eski Cine-Palas/Aynalı Sinema) Sineması’nı açtılar (Akçura 1995: 48).
Kadri Bey’in ardından değişik zamanlarda ailenin diğer erkek kardeşleri (İhsan, (Mehmet Ali, İzzet, Kamil ve Mehmet) de bu sektöre girdiler. Kadri, Ali ve İzzet Cemali Kardeşler, 1925’te Alkazar (eski Elektra) Sineması’nın işletmesini aldılar. Beyoğlu’ndan sonra şehrin İstanbul yakasında mülkiyeti Haçador Haki’ye ait olan Azak Sineması (1935) açtılar (Gökmen 1991: 42). Kadri Bey, 1940 yılında kardeşlerinden ayrı olarak Kadıköy’de Opera Sineması’nı açtı. Özetle Cemali Kardeşler, II. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’un önde gelen sinema işletmecileri arasında yer alıyorlardı. Cemali Kardeşler 12 kasım 1942’de çıkan Varlık Vergisinden kurtulamadılar 100.000 Lira ödemek zorunda kaldılar.
(Varlık Vergisi Mağduru sinemacılar/ Ali Özuyar / Kebikeç Dergi /27.2009)
(66) ANDRE ANTOINE (1858-1943) Fransız oyuncu, film yönetmeni, yazar, eleştirmen. Fransız tiyatrosunda natüralist tiyatronun öncüsü oldu Paris’te 1887’de kurduğu ve bağımsız tiyatroların öncü modellerinden biri olan “Theatre Libre” (Özgür Tiyatro) adındaki kumpanyası ile naturalist tiyatro anlayışının başarılı örneklerini vedi.[1] Antoine’a göre, seyirci sahnede ‘hayattan gerçek bir kesit’ takip etmeliydi. Aydınlatmada, konuşmada ve sahneye koyuş metodunda gerçekçilik şart gören sanatçı, dördüncü duvar anlayışının babası oldu. 1914’te İstanbul’da Darülbedayi’nin kurulmasında kısa bir süre görev alan Antoine’ın düşüncelerinin bütün Avrupa’da takipçileri olmuştur. (vikipedi)
(67) Burçak Evren (Masa Dergi 3. Sayıdan)
(68) JACQUES COPEAU (1879 – 1949 ), Fransız tiyatro yönetmeni, oyun yazarı, yapımcı ve aktör. Théâtre du Vieux-Colombier‘in kurucusudur.
Copeau, 1908’de ilk ilkeci restorasyon girişimi olan Nouvelle Revue Française‘in kuruluşuna katıldı. 1913’ten itibaren bu seferberliği tiyatro sanatının temellerine yaydı. Başlıca oyunları arasında; la Nuit des rois (Kralların Gecesi) ve Carosse du Saint-Sacrement (Kutsal Araba) gösterilir.
Copeau, bir oyunun yazılma süreci ile sahnelenmesi sürecinin iki kademeli bir entelektüel çalışma gerektirdiğini söylemiş, zamanındaki oyun yazarlarının sahnelemeye ilişkin ustalıklarını yitirmiş olmasından yakınmıştır. Ona göre, nasıl her türün belli özellikleri varsa, her eserin de kendine özgü bir sahneleme biçimi ve yöntemi olmalıdır. Tiyatro metni, kesinlikle satır aralarındaki cansız anlamından kurtarılıp sahne üzerinde canlandırılmalıdır. (vikipedi)
(69) HINÇAK PARTİSİ: Sosyal Demokrat Hınçak Partisi veya Hınçak olarak da bilinen, en eski ikinci Ermeni siyasi partisidir. Hınçak, Ermenice Çan anlamına gelir. Zamanla Rusların etkisi altında Osmanlı İmparatorluğu‘na karşı bir cephe olarak örgütlenmiştir.1913 yılı başından itibaren Ermeni komiteleri ortak bir organizasyonla, Hınçak Partisin’den Sabah Gülyan, Taşnak Partisi’nden Minas Çeraz ve Avetis Ahoranyan ile Bogos Nubar Paşa Avrupa başkentlerini dolaşarak Ermenistan’ın özerkliği için taleplerde bulunmaya başladılar. Bu delegeler, Kafkasya Ermenilerinin temsilcisi olan Tiflis Başkanı Khatisov’dan emir alıyorlardır[20]. Artık Ermeniler Türklere güvenmiyorlar, Meşrutiyeti boş vaatlerden ibaret kabul ediyorlar, Rusya ve Avrupa’nın Ermenilerin sorunlarına müdahale etmelerini istiyorlardı. Ayrıca, Ermenilerin yaşadıkları vilayetlerin Avrupa’nın kontrolüne geçmesini talep ediyorlardı. Bu yüzden, İstanbul’daki büyükelçiliklere müracaat ederek, köylüleri silahlandırmaya uğraşıyorlar, Rusya’nın her konuda desteğini talep ediyorlardı. (Türk Tarih Kurumu Bülten- Bülent Cırık- Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü– Birinci Dünya Savaşı’ndan Önce Hınçak Partisi’nin İki Kongresi ve Savaş Kararı )
(70) COCO CHANEL (Gabriel Bonheur) (1863-1971) Fransız moda tasarımcısı ve Chanel markasının kurucusu. İsmi “Time: Yüzyılın En Önemli 100 Kişisi” listesinde de geçen tek moda tasarımcısıdır.
Chanel, sadece dünya kadınlarını değil Türk askerlerini de giydirdi. 1930’lu yıllarda Atatürk, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniformalarını Coco Chanel’e tasarlattı. Türk Ordusu 1980’lere dek onun imzasını taşıyan üniformalar giydi. TSK kıyafetlerinin son tasarımını yapan Arzu Kaprol da, kıyafetlerde beğendiği ve değiştirmek istemediği kısımların, hep Chanel tarafından tasarlananlar olduğunu söylemişti. (vikipedi)
(71) MAX LINDER(1883-1925) Sessiz Sinema dönemi Fransız Yönetmen. İlk uluslar arası sinema yıldızı olarak da anılır.PATHE için kısa filmler yaptı.Slapstick komedileri çok tutuldu. ‘’MAX’’ karakterini yarattı.Yaptığı komedi filmleri çok iş yaptı.1916’dan sonra Amerika da uzun metraj çalıştı ise de ,gişede başarılı olamadı.Depresyona girdi,1925’te son filmi ‘’The king of the Circus’’ u çekti. Aynı yıl karısı ile beraber intihar etti.
(72) MACK SENNETT (1880-1960)İrlanda’lı göçmen aileden Kanada’da doğdu.1902’de New York’a giderek tiyatrolarda rol aldı.D.W.Griffith’in filmlerinde oynadı.1910’da yönetmenliğe başladı.1912’de iki arkadaşıyla ‘’ Keystone Film Şirketi’’ ni kurdu.Sessiz dönem komedi sanatçıları (Charlie Chaplin) dahil bu şirketten geçmiştir.Keystone stüdyolarında yaptığı filmler , sessiz sinemayı geliştirdi.Kısa filmleri Slapstick standartlarını belirledi. Sessiz kısa filmlerde genelde komedi esastır.İlk pğasta fırlatma sahnesi,Mack Sennet filminde olmuştur, ve,Sessiz sinemada komedinin öncüsü kabul edilir. Charlie Chaplin’i işe alarak büyük çıkış yakaladı.
(73) EDWIN STANTON PORTER (1870-1941)Amerikalı Proter,RThomas Edison’un teknisyenlerindendir .Döneminde Georges Melies’ten etkilenmiştir.1896’da girdiği sinema dünyasında,Çektiği filmlerle bir tarz oluşturdu. 1899 da ‘’Edison Manufacturing Company’’ de çalışmaya başladı.Edison şirketine film prodüktörlüğü yaptı.Bizzat filmleri göstermek için turlar düzenlediğinden,seyircinin neden hoşlandığını biliyordu. Filmleri Amerika’da geniş ekranlarda ticari olarak gösterildi.1903’’The Great Train Robbery’’(Büyük Tren Soygunu) 11 dakikalık kısa film, onun sinemada yaratıcılığının eseridir.1903 yılına kadar sinema çekimlerinde hareket sağdan sola,ya da soldan sağa yapılırdı. İlk Defa,arkadan öne çekim yapılarak sahneye derinlik hissi kazandırıldı. Western türünü sinemaya sokan ilk yönetmendir.
(74) THE COUNT OF MONTE CRISTO / yönetmen : Edwin Stanton Porter / senaryo: Alexandre Dumas,Charles Fechter / Oyuncular: James O’Neill,Nance O’Neill, Murdock Macquarrie / ABD/ 1913 / sessiz.
(75) THE PRISONER OF ZENDA / yönetmen :Edwin Stanton Porter, Hugh Ford,/ Senaryo: Hugh Ford, Anthony Hope, Edward E.Rice / Oyuncular: James K.Hackett, Beatrice Beckley, David Torrence/ ABD/ 1913/sessiz
(76) THOMAS H.INCE (1882-1924 )ABD’li ilk sinema yönetmenlerin- dendir.Sahne sanatçısı bir ailenin oğludur. Tiyatrolarda çeşitli işlerde çalıştı.1910 yılında ‘Biograph ‘ firmasına girerek sinemaya başladı.Küba’ya giderek filmler çekti. 1911’de ‘New York Motion Picture’ firmasına girdi.California’da Western türü filmler çekmeye başladı.Thomas H.Ince yönetmenden çok işadamı kimliği ile anılıyordu1915’te kurulan ‘’Triangle’’ şirketinde,Mack Sennett ve D.W.Griffith ile üçlü oluşturdu.Çekilen filmlerin kurgusunu ve filmin son biçimini kendisi yapardı. Thomas Ince filmlerinde öykülere önem verdi.1914’’The Gangsters and The Girl’’ ,1915 ‘’ The Italian’’ ve 1917’’The Clodhopper’’ filmleri, usta bir kurguyla oluşturduğu sağlam dramatik sinema yapıtlarıdır.
Bir gezi sırasında William Randolph Hearst’ün yatında kuşkulu biçimde ağır yaralanarak öldü. 2001 yılınde Peter Bogdanovich ‘’The Ca’ts Meow’’ filminde bu trajik öyküyü beyaz perdeye taşıdı.
(77) THE BATTLE OF GETTYSBURG / yönetmen: Thomas H.Ince,Charles Giblyn/ senaryo: Charles Brown, Thomas H.Ince, Richard W.Spencer / Oyuncular: Willard Mack, Charles Edler, Ann Little, Joe King / ABD/ 1913/ 48 dakika/ sessiz.
(78) SUZANNE DESPRES (1873-1951) Fransa Tiyatrosunun 1900’lü yıllarda Comedie Française’in en aktif oyuncularındandı. Jean Racine’in 5 perdelik trajedisi PHEDRE’de ,yeni oyunculuk anlayışı ve ağır eleştiriler sonucu 14 kez sahne alıp ayrıldı. Theatre du Gymnase’da Henry Bernstein’ın JouJou rolünü yarattı.Theatre Antoine’la Amerika’ya turnede ‘’La Parisienne’i oynadı. Amerika dönüşünde,1903’de Theatre de L’Euvre’de Henrik İbsen’in ‘‘La Maison de Poupee’’ oyununda seyirciyi adeta büyüledi,ve bu rolu 300 defa oynadı. 1911’de Charle Servaes’in ‘’Redemption’’ filminde oynadı.
(79) PAUL GRAVOLLET :(1863-1936) Fransız şair ve yazar. 1903 ‘de Besteci Maurice Ravel, bir şiiri üzerine ‘’ Manteau Des Fleurs’’ parçasını bestelemişti. (wikipedia-fransızca’dan)
(80) ALMAN DIŞAVURUMCULUĞU, I. Dünya Savaşı sonrası Almanya‘da ortaya çıkan bir sinema akımıdır. Savaş sonrası Almanya Sineması ekonomik zorluklar yüzünden Hollywood‘un gösterişli ve pahalı yapımlarıyla yarışmaları çok zordu. UFA stüdyosunun sinemacıları sembolizm ve mizansenin olanaklarını kullanarak kendi özgün stillerini yarattılar.İlk dışavurumcu filmler, Golem (1915), Dr. Caligari’nin Muayene- hanesi (1920), Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi (1922), Fantom (1922)’dur. Bu filmler gerçek-dışı ve çoğunlukla absürt dekorlarıyla, çarpıtılmış perspektifleriyle, ışığın ve gölgelerin abartılı kullanımıyla akıma uygun biçimsel özellikler taşıyordu. Bu karanlık ve karamsar akım, Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi ve birçok Alman sinemacının Hollywood‘a göç etmesiyle Amerika’ya taşındı. Özellikle iki tür, dışavurumculuk akımından bariz biçimde etkilenmiştir: Korku sineması ve film noir.
(81) DER STUDENT VON PRAG /yönetmen: Hanns Heinz Ewers,Stellan Rye / senaryo: Hanns Heinz Ewers, Alfred De Musset / görüntü: Guido Seeber/ Oyuncular: Paul Wegener, Grete Berger,Lyda Salmonova, John Gottowt, Lothar Körner, Fritz Weidemann / Almanya/ 1913/ sessiz.
konusu: Fakir bir genç adam olan Balduin’i merkeze alan film, aldığı sıradışı bir teklifin ardından bambaşka bir hayat standardı yakalayan adamın trajik hikayesini anlatır. Balduin’in Kontes Margit’e olan aşkını farkeden Scapinelli isimli ihtiyar bir adam, görünüşte Balduin için oldukça yararlı olacak bir anlaşma önerir: İmzalayacakları sözleşme sonucu Balduin’e bağışlayacağı altınlar karşısında genç adamın yaşadığı odadan istediği şeyi alma hakkı elde edecektir. Balduin, yoksul odasından alınabilecek değerli birşey olmadığını düşündüğünden, altınların göz kamaştırıcılığına kapılır. Sözleşme imzalanır, Scapinelli alıp götürmek için genç adamın aynadaki yansımasını seçer. Görüntüsünü kaybeden, bunun karşılığında zengin olup Kontes’in ilgisini çekebilen Balduin, görüntüsünün bir hayalet gibi olur olmaz karşısına çıkmasıyla sarsılır, genç adamın yaşamı altüst olur. (Simon Sağlamoğlu-film Hafızası_ Dışavurumcu Alman Sineması- Özel Dosya /Sinema Yazıları)
(82) HOMUNCULUS/ yönetmen :Otto Rippert / senaryo: Robert Reinert / Görüntü: Carl Hoffmann /oyuncular: Olaf Fenss, Ernst Ludwig, Albert Paul, Lore Ruckert, Max Ruhbeck / Almanya/ 1916/ 6 saat/ sessiz.
Toplam altı bölümden oluşan Homunculus serisi fantastik sinemanın da ilk ciddi örneklerinden birisi. Altı bölüm içinde oldukça detaylı bir intikam hikayesini anlatan filmin ilk bölümünde bir labaratuarda hayat bulan fakat sevemeyen, sevgiyi bilmeyen ve bir ruha sahip olmayan kişinin yaşadığı travma işlenir. Toplumsal yabancılaşma ve yabancılaşmanın getirdiği ruhsuzluk durumunun dile getirilişi olarak özetlenebilir hikaye.
Kameranın diyafram ve mercek ayarlarını değiştirmeden, aksine bizzat ışığı ve dekorları değiştirerek edinilen etkiler bugün bile denenmemiş öncü tekniklerden. Savaşın getirdiği yıkım, sevgi yoksunluğu ve ruhsuzluk gibi kavramlarla savaşa dair ciddi eleştiriler içeren epik film Homunculus, fırsat bulunduğu takdirde mutlaka izlenmesi gereken bir başyapıt.
(Emrah Öztürk-Film Hafızası-Dışavurumcu Alman Sineması-Özel Dosya/Sinema Yazıları)
(83) DIE FURSTIN VON BERANIEN /yönetmen: Ernst Reicher / senaryo : Richard Hutter/ sanat direktörü: Manfred Noa / oyuncular: Muhsin Ertuğrul,Stella Harf, Willy Keiser Heyl, Bruno Kastner, Frida Richard, Kurt Skalden, Leopold Von Ledebur, Aruth Vartan / Almanya/1918/ sessiz /
(84) NABİ ZEKİ EKEMEN : İstanbul Alman mektebinden mezun, Ticaretle uğraşan bir kişidir. Hamburg’da Muhsin Ertuğrul’la tanışır. Esasen Muhsin’i uzaktan takip etmektedir. ‘’Kendi filmlerini çevirmesi ve oynaması gerektiğini’’ söyleyerek,ikna eder. Şirket kuralım teklifinde bulunur. Sermayeyi Nabi Zeki Ekemen koyacak ve Ticari yönüyle ilgilenecektir.İstanbul Film GmbH şirketi böylece faaliyete geçer.
(Wannart/ Türk Sinemasında 127 yıllık hegemonya:Muhsin Ertuğrul/Doruk Özdemir Makalesi)
(85) MAURICE LEVEL (1875-1926) Fransız yazar ve gazeteci. Tıp tahsili gördü,ama gazeteci olmayı tercih etti. Journal Gazetesinde, Monde Illustre,La vie Parisienne,Matin gazete ve dergilerinde yazıları çıktı. Romanları ve Piyesleri meşhurdur. (vikipedi)
(86) GUSTAVE PREISS ( 1881-1963 ) İsviçreli görüntü yönetmeni. Sessiz dönem Alman sinemasının tecrübeli görüntü yönetmenidir. 65 filmde yönetmenlik yaptı. 1930’da sesli dönem başlayınca mesleği bıraktı.
(87) FRITZ LANG (1890-1976) Avusturya kökenli ,kara film ustası (Film-Noir) Alman Yönetmen.Ressamlık eğitimi aldı.Paris’te resim eğitimine devam etti.1.Dünya savaşında askerdi,yaralandı. 1919’ da Berlin’de yazar olarak girdiği Decla’firmasında zamanla yönetmen oldu. Alman dışavurum sinemasının en önemli yönetmenidir.
1922 ‘’Dr.Mabuse,Der Spieler’’ ,1924 ‘’Die Nibelungen: Siegfried’’, 1927’’Metropolis’’,ve 1931 ‘’M’’ ve çok tutulan filmleridir. Almanya’daki en popüler sinema adamı oldu.Fantastik ve korku filmlerinin yanı sıra cinayet ve dram filmleri de yaptı.
1933 yılında,iktidara yeni geçen Hitler METROPOLIS’i seyredince çok beğendi ve ‘’İşte bize gereken sinemacı’’ dedi.Propaganda Bakanı Gobbels,LANG’tan rejimin resmi sinemacısı olmasını istedi. Nazi’lerden kaçmak için Fransa’ya oradan da 1934 yılında ABD’ye göçtü..Hollyood’a yerleşti.
MGM’de çalışmaya başlayan yönetmen 20 yıl çok üretken çalıştı. 1950’de sinema endüstrisi krize girince, oyunculara karşı huysuzluğu bahane edilerek,pek iş bulamadı. Almanya’ya döndü son 3 filmini burada yaptıysa da hiç beğenilmedi.
1960 yılında Hollywood bulvarına Yıldızı konuldu.1963’de ‘Alman Film Ödülleri’ ONUR ÖDÜLÜ verildi,1976’da ‘Academy of Science and Fiction’ ONUR ÖDÜLÜ verildi. (www.sinemantik.com)
(88) DIE TEUFELSANBETER/ yönetmen: Marie Luise Droop,Muhsin Ertuğrul / senaryo: Marie Luise Droop,Karl May / görüntü: Josef Rona / oyuncular: Carl de Vogt,Meinhart Maur,Tronier Funder,Bela Lugosi,Fred Immier, Gustav Kirchberg / Almanya/1921/sessiz
(89) KARL MAY (1842-1912) Saksonya doğumlu Alman yazar. <Başlıca kahramanları Winnetou ve ‘Old Shatterhand’dır.Eserlerinin çoğu tiyatro ve filmlerde kullanıldı.Alman yazarlar içinde en çok okunandır.Eserleri dünya çapında 200 Milyon kitap satıldığı sanılıyor. Adoph Hitler’in en çok okuduğu yazarıdır. (wikipedia)
(90) (Wannart/ Türk Sinemasında 127 yıllık hegemonya:Muhsin Ertuğrul/Doruk Özdemir Makalesi)
(91) FERNANDO FRANKO 20’li yıllarda Beyoğlu’nda film ithalatçısı idi. FEA Film’in ortaklarındandı. Glorya Sinemasının (daha sonraları Saray) işletmecisi oldu. İkinci Dünya Savaşı’na kadar nitelikli Avrupa filmleri gösteren Saray Sinema’sı, aynı zamanda İstanbul’a gelen ünlü yorumcuların, ses sanatçılarının, yabancı tiyatro topluluklarının bir çeşit zorunlu uğrak yeriydi. Bunun en önemli nedeni de sinemanın işletmecisi olan Fernando Franco’nun aynı zamanda ünlü sanatçı ve toplulukları, zaman zaman uluslararası sirkleri getiren KONTİYA ajansının da ortaklarından olmasıydı . (Filmer 1984: 158). (Scognamillo 1990: 98-99).
(92) LEBLEBİCİ HORHOR AĞA / yönetmen: Sigmund Weinberg/ senaryo: Dikran Çuhacıyan, Tekfor Nalyan / Oyuncular: Milli Operet Kumpanyası / yapımcı: MOSD/ Türkiye/ (çekimler yarım kaldı) /1916
(93) BOUT-DE-ZAN Louis Feuillade’ın Fransız Gaumont firması için 1914 yıllarında yaptığı 62 adet kısa komedi filmleridir. Aktör Rene Poyen’in canlandırdığı Bout-De-Zan kısa boylu,büyük insan gibi bol elbise giyimli bu karakter çok tutuldu,ve Gaumont firmasını ekonomik sıkıntıdan kurtardı. (www.sinemantik.com)
(94) CHARLIE CHAPLIN (1889 – 1977)Bir İngiliz olan Charlie Chaplin,sessiz sinemanın en önemli oyuncusu,ve yönetmenidir.Şarlo’nun sarhoş serseri tipi,sinemada en kolay tanınan tek karakterdir.Bu tip ‘’Slapstick’’in ilk zamanlarına rastlar.Chaplin,yaptığı filmlerin tüm denetimini kendi yaparak komedilerine düsünce ve sanat unsurların ekledi.1921 ‘’The Kid’’ filminde, dramdan mizah yapmayı başardı. 1936 ‘’Modern Times’’da sanayi devrimi ile makine çağını karikatürize etti. 1940 ‘’the great Dictator’’ da Yahudi düşmanlığını ve faşizmi tenkit etti.
California’da 1913 yılında Keystone Stüdyolarında,komedi yönetmeni, yapımcı Mack Sennett ile çalışmaya başladı.35 film yönetti ve oynadı.Çeşitli stüdyolarda filmler yaptı. 1919 yılında Douglas Fairbanks,Mary Pickford ve D.W.Griffith ile ‘United Artists’ (UA) firmasını kurdu.
Hiç bir zaman Amerikan vatandaşlığına geçmemiş olan Chaplin, 1947 yılında, ABD hükümetince komünist olmakla suçlandı.1952 ’’Lime Light’’ filminin galası için Londra’ya gitti. ABD’ye geri dönmek istediğinde vize verilmedi. Bu yüzden Chaplin ve ailesi İsviçre’ye yerleşmiştir. Yaşamı skandallarla dolu olan Chaplin, 88 senaryo yazdı, 87 filmde oynadı,71 filmi yönetti. Kazandığı 25’den fazla ödüldışında, Haollywood Bulvarında da yıldızı vardır. (www.sinemantik.com)
(95) HAROLD LLOYD (1893-1971) Amerikalı,senarist,oyuncu, yönetmen, film yapımcı’dır.Sessiz komedi filmleri ile meşhurdur.Buster Keaton ve Charlie Chaplin düzeyinde anılır. 1914 ile 1947 arasında yaklaşık 200 komedi yaptı. Filmlerinde Gözlüklü karakteri oluşturarak meşhur etti. 1923’te ‘’Safety last’’’te binadaki saatte asılı kalarak akrobatik gülünç hareketlerle , tehlikeli çekimler yaptı. Bir çekimde patlayan bomba yüzünden parmağı koptu. Gösterinin salonda piyano eşliğinde değil,orgla çalınmasını isterdi. Filmleri Chaplin kadar ilgi görmese de,Chaplin’den çok film çekerek,ticari açıdan , daha çok hasılat elde etti.
Yönetmen olarak 11 film çekti.8 filminin senaryosunu kendi yazdı.yapımcı olarak 25 filmi,Aktör olarak ise 213 filmde oynamıştır. Emeklilik döneminde filmlerinin televizyonda gösterilmesi için yüksek telif hakları istedi.Bu yüzden fazla gösterilmedi ve ünü gittikçe zayıfladı.1953’de OSCAR Onursal ödülü verildi. Hollywood ünlüleri kaldırımında 2 yıldızı vardır. (www.sinemantik.com)
(96) SLAP-STICK , Sanatçıların fiziksel komedi sınırlarını aşan,abartılı ve çoğunlukla mantıksız hareketler yaptığı bir tür mizah tarzıdır. İsmini Commedia dell’Arte’de kullanılan şamar değneğinden alır. Birine vurulduğu zaman yüksek birses çıkaran ve ingilizce’de slap-stick (şamar değneği) denilen bu sopa günümüze kadar gelen gürültülü komedyalara ilham kaynağı olmuştur.
(97) HİMMET AĞANIN İZDİVACI/ yönetmen:Fuat Uzkınay,Sigmund Weinberg/ senaryo: Moliere,Sigmund Weinberg / görüntü: Fuat Uzkınay,Sigmund Weinberg / oyuncular: İ.Galip Arcan,Lusi Avusyak, Baltazar,Kemal Emin Bara, Arsak Benliyan,Behzat Butak, Ahmet Fehim/ Türkiye/ 1916/ sessiz/ 50 dakika/
(98) AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891) Osmanlı devlet adamı, diplomatı, çevirmen ve oyun yazarı. İlk ilmî Türkçülerden biridir. İki defa Maarif Nazırlığı (Eğitim Bakanı) yaptı; ilk Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda İstanbul vekili olarak yer aldı ve başkanlığı üstlendi; ve iki defa sadrazamlık görevine getirildi.
İlk Türkçe sözlüklerden “Lehçe-i Osmânî”’nin yazarı olan paşa, devlet adamlığının yanı sıra 16 dil bilen bir bilim insanıdır. Bursa valiliği sırasında bu kentte bir tiyatro yaptırmakla ün kazanmıştır. Eserleri:
Müntehabât-ı Durub-ı Emsal (Atasözleri) (1862): Türkçe atasözlerini toplayan eseri., (1865) (Tarih Felsefesi) ,(1869) (Kısa Osmanlı Tarihi),Secere-i Türkî(1867) :Doğu Türkçesinden çevrilmiştir.,Lehçe-i Osmanî :İlk Türkçe sözlüklerden birisidir.Çevirileri ve Moliere Uyarlamaları: Vefik Paşa, Moliere’in 17 eserini uyarladı, Victor Hugo ve Voltaire’in eserlerini tercüme etti. (vikipedi)
(99) MOLIERE (1622-1673) , Fransız oyun yazarı ve oyuncu.Moliere, sarayın döşemelerini yapan bir mobilyacının oğluydu. Paris’in en iyi okullarından College de Clermont’da öğrenim gördü. 1643’te lllustre-Theâtre adlı bir tiyatro topluluğu kurdu, sahne adı olarak Moliere’i seçti.
Moliere’in topluluğu 1661’de, Kardinal Richelieu’nün bir tiyatro binası olarak yaptırdığı Palais Royal’deki (Kraliyet Sarayı) bir salona taşındı. Moliere’in bütün “Paris” oyunları burada sahnelenecekti.1662’de sahneye konan ünlü oyunu L’Ecole des femmes (Kadınlar Mektebi, ) daha ilk gecesinde skandal yarattı. Seyirciler ve yetkililer, artık hiçbir değere saygısı kalmamış bir komedyenle karşı karşıya olduklarını düşünüyorlardı.
1664’te sahnelenen Le Tartuffe, adlı oyunu Kadınlar Mektebi’nden de daha büyük bir gürültünün kopmasına yol açtı. Oyun kilisenin baskısıyla yasaklandı ve ancak 1669’da yeniden oynanma olanağı buldu
Daha da kışkırtıcı bir oyun olan Don Juan sahneye koydu. tipik bir Moliere kahramanıydı. Uşağı Sganarelle ise gerçekçiliği, dindarlığı ve ürkekliğiyle her bakımdan efendisinin tersiydi. Bu iki kahraman, Cervantes’in Don Quijote ile Sancho Panza’sının Fransız edebiyatındaki karşılığı olarak da görülebilir. Don Ouijote’nin hayalciliğinin yerini, Don Juan’da edepsizlik almıştır
Moliere, 1666’da da en başarılı oyunlarından sayılan Le Misanthrope’u sahneye koydu. Komedinin kahramanı Alceste; ilkelerine sımsıkı bağlı, hiç kimseyi beğenmeyen, ama bu arada kendi kusurlarının hiç farkına varamayan yeni tip bir budalaydı.
Moliere’in en ünlü oyunlarından biri olan L’Avare (Cimri. ) ilk kez 1668’de sahnelendi. Yapıt, şiiri andıran bir düzyazıyla yazılmıştı.
. Moliere’in çok sayıda yapıtı Türkçeye çevrilmiş, birçok yapıtı da 1870’lerde uyarlanarak sahnelenmiştir. Bunlar arasında. Ahmed Vefik Paşa‘nın George Dandin’den uyarladığı Yorgaki Dandini , ve Hastalık Hastası’ndan uyarladığı Meraki gösterilebilir. Ayrıca, ,’Cimri’yi Ahmed Vefik Paşa ‘Azarya’ adlarıyla, ‘Scapin’in Dolapları’nı ise ‘Dekbazlık ‘ adlarıyla uyarlamıştır. (Türk dili ve edebiyatı.org / ) (vikipedi)
(100) ARŞAK BENLİYAN 18. yy. sonlarına doğru Osmanlı-Azınlık tiyatrosunda tuluatın ve temaşa sanatının öncü isimleri arasında yerini alır. “Leblebici Horhor Ağa” operetindeki “Leblebici” rolüyle döneminde Pera’nın da en sevilen temaşa ustası olarak anılır.“Börekçi Kızı (1912), Besa (1912) ve Himmet Ağa’nın İzdivacı (1914) filmlerinin senaryosu Arşak Benliyan’ın Şehzadebaşı Tiyatrosunda eşi Rozali’yle başrolü̈ oynadığı piyeslerin uyarlamasıydı. Her iki isim de Türk sinemasının ilk gayrimüslim oyuncularıdır. (Evrensel/ Yeşilçam’ın azınlıkötekileri / Mesut Kara/ 14 mayıs 2022)
(101) VAHRAM BALIKÇIYAN Jamanak dergisinde, Tiyatro ve Sinema üzerine araştırma yazıları yazan TC vatandaşı ermeni kökenli yazardır.
(102) NURULLAH TİLGEN (???-1968) yönetmen, senarist, oyuncu, yazar ve sinema tarihçisi.
Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü‘nde tamamlayan Nurullah Tilgen, 1940 yılında oynadığı Yılmaz Ali ile sinema dünyasına girdi ve 1947 yapımı Karanlık Yollar‘ın sinema uyarlamasını, 1950 yapımı Bırakılan Çocuk‘un senaristliğini ve 1951 yapımı Kore’den Geliyorum‘un yönetmenlik ile senaristliğini yapmıştır. 1962 yapımı Köyün Güzeli ile son oyunculuk deneyimini yaşayan Tilgen, 1953 yılındaki bir makalesinde Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı filminin Türk sinema tarihinin ilk filmi olduğunu iddia etmiştir ve bu iddia günümüzde yaygın olarak kabul edilmektedir. Tilgen’in Eyüplü Hattatlar adlı bir araştırma kitabı da bulunmaktadır. (Vikipedi)
(103) SEDAT SIMAVİ (1896-1953) Türk gazeteci, yazar ve karikatürist. Hürriyet gazetesinin kurucusudur.Gençliğinde, İnci, Diken, Karikatür gibi mizah dergilerini yayınladı. 1916’da haftalık olarak yayımlamaya başladığı Hande dergisiyle basın hayatına başladı. 1917’de Pençe ve Casus isimli ilk konulu Türk filmlerini yönetti. Mizah alanında da eserler veren Simavi’nin Yeni Zenginler (1918) ve Kadınlar Saltanatı (1920) isimli karikatür albümleri vardır. Sedat Simavi devrinin en ünlü haftalık dergisi olan Yedigün‘ü çıkarmış, böylece Türk basın hayatına dergicilikte büyük yenilikler getirmiştir. 1920’de Dersaadet adıyla günlük bir gazete çıkardı; Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında yayınladığı Güleryüz isimli mizah dergisiyle Kuvayi Milliyecileri destekledi. 1921-1930 yılları arasında Hanım, Hacıyatmaz, Yıldız, Meraklı Gazeteci, Yeni Kitap, Arkadaş gibi çok sayıda dergi yayımladı. 1933’te çıkardığı haftalık Yedigün ve 1935’te devraldığı Karagöz isimli dergilerin yayımını uzun yıllar sürdürdü.
Sedat Simavi, 1 Mayıs 1948’de Hürriyet gazetesini kurdu ve baş yazarlığını yaptığı bu gazeteyi Türkiye‘nin en çok okunan gazetesi durumuna getirdi. Hayatının sonuna kadar da gazeteci olarak Hürriyet‘te başmakaleler yazdı.
(104) PENÇE/ yönetmen:Sedat Sımavi / senaryo: Mehmet Rauf,Sedat Sımavi / Görüntü: Yorgo / oyuncular: Bedia Muvahhit, Eliza Binemeciyan, Nurettin Şefkati, Raşit Rıza Samako / yapımcı: Müdafaa-i Milliye Cemiyeti / Türkiye/ 1917 /sessiz/
Konusu: şehvet düşkünü isterik bir kadınla ilişki kuran Pertev ve evli bir kadın uğruna yuvasını unutan, arkadaşı Vasfi’nin öyküsü anlatılmaktadır.(vikipedi)
(105) CASUS / yönetmen: Sedat Sımavi / senaryo: Sedat Sımavi / görüntü: Yorgo/ Oyuncular : BediaMuvahhit,Eliza Binemeciyan, Nurettin Şefkati, Raşit Rıza Samako / yapımcı: Müdafa-i MilliyeCemiyeti / Türkiye/ 1917/sessiz/
Konusu: I. Dünya Savaşı‘nda geçen bir casusluk serüveni anlatılmaktadır.(vikipedi)
(106) ALEMDAR MUSTAFA PAŞA / yönetmen: Sedat Sımavi / senaryo: Celal Esat Arseven, Salah Cimcoz, Sedat Sımavi/ görüntü: Yorgo / oyuncular: Burhanettin Tepsi, Fahri / yapımcı:Müdafaa-i Milliye Cemiyeti /Türkiye/ 1918 / sessiz /
Konusu: “tarihte şanlı bir sayfa” olarak görülen Alemdar Vakası‘nı ele alır. ilk tarihî film denemesidir; I. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti‘nin yenilgisi ile sonlanıp; İstanbul’un işgale uğraması üzerine, filmin montajı henüz tamamlanmadan Cemiyet’teki tüm belge ve filmlere el konulmuş ve film kaybolmuştur.(Vikipedi)
(107) İ.Arda Odabaşı / Milli Sinema/ Dergah Yayınları/2017 / Muhsin Ertuğrul Faktörü /
(108) 1919’un ocak ayında Muhsin hırçın bir yazıdaha yayınlar: Müdafaa-iMilliye Cemiyeti ‘Pençe’ namındaki bu sefil şeritle kendisini olduğu kadar milli izzetinefsi ve hatta oyuncuları olduğu kadar seyircileri de rezil etmiştir.’Pençe’gibi adiliğini,bayağılığını ifade edecek sıfat bulunmayan bir sonuca ulaşmak için bu kadar para sokağa atılıp,milli haysiyetimiz bu kadar ayak altına alındıysa,Cemiyet’in cehalet yüzünden işlediği bu hata müsamahayla görülemeyecek olan cinayetler zümresine geçer. Üstelik ,seyircileri utandırarak,kızartarak gösteren bu ‘Pençe’ namındaki safsata,sanki buradaki başarısı(!) yetmezmiş gibi bir de Berlin’e gönderilmiştir. (
( İ.Arda Odabaşı / Milli Sinema/ Dergah Yayınları/2017 / Muhsin Ertuğrul Faktörü / sayfa (57-58) )
(109) . (Nijat Özön, Türk Sinema Tarihi, Artist yayınları, 1962)
(110) MÜREBBİYE / yönetmen: Ahmet Fehim / senaryo : Ahmet Fehim,Hüseyin Rahmi Gürpınar / görüntü: Fuat Uzkınay / oyuncular : Raşit Rıza Samako,Behzat Butak, Madam Kalitea, Ahmet Fehim, İsnail Zahit, Bayzar Fasulyeciyan / yapımcı: Malul Gaziler Cemiyeti / Türkiye/ 1919 / sessiz/
(111) BİNNAZ / yönetmen: Ahmet Fehim,(Fazlı Necip’le beraber) / senaryo: Münif Fehim, Yusuf Ziya Ortaç / görüntü: Fuat Uzkınay / oyuncular: Madam Blance, Hüseyin Kemal Gürmen, Rana Dilberyan, Hakkı Necip, İsmail Zahit,Eliza Binemeciyan, Ahmet Fehim, Raşit Rıza samako / Yapımcı: Malul Gaziler Cemiyeti/ Türkiye / 1919 / Sessiz / Dram
(112) FRANCHET DESPEREY (Louis Franchet d’Espèrey) (1856 – 1942), I. Dünya Savaşı sırasında görev yapmış Mareşal rütbeli Fransız general. Azgın ‘Frankie’ lakabıyla anılır. İşgal Kuvvetleri Komutanı olarak 8 Şubat 1919 tarihinde gövde gösterisi yaparak beyaz at sırtında İstanbul’a girmiş olduğu iddia edilir. 1919 yapımı Türk filmi olan Mürebbiye filminin “Bir Fransız kızının, bu şekilde ahlaksızca gösterilemeyeceği, Anjel’in şahsında
Fransızların küçük düşürüldüğü” gerekçesiyle yayınlanmasına izin vermemiştir. Ancak film yasaklanmasına rağmen gizlice gösterime girdi.[2] Yine aynı yıl Macaristan‘da Macaristan Sovyet Cumhuriyeti‘ne karşı yapılan savaşta görev aldı. bu başarılarının ardından 19 Şubat 1921 tarihinde Fransa Mareşali ve Sırbistan Voyvodası oldu. (vikipedi)
(113) (Mesut Kara-Türkiye’de sinemayı sinema yapanlar-Cemil Filmer –Evrensel-11/9/2022)
(114 ) CEMİL FİLMER(1895-1990): Türkiyenin önemli sinemacılarındandır. Özellikle girişimci ruhu ile çok miktarda sinema salonu açmış ve işletmiştir.Fuat Uzkınay’la ortak,Kadıköy Kuşdili Sineması’nı açmıştı.Zaman içinde Türkiye’de işlettiği salon sayısı 33’e kadar çıktı. Yurdışında Paris’te Sinema Salonu açtı. Lale Film Stüdyosu ,ve, Beyoğlu’ndaki Lale Sineması’nın sahibiydi. Cemil Filmer 1984’de yayınladığı hatıralarında Atatürk’ün Ankara Sinemasına gelişi, kadın ve erkek seyircilerin birlikte sinema izlemelerini sağlamasını şöyle aktarmaktadır:
“Ankara Sineması İzmir’in İki Çeşmelik Yokuşu başında idi. Atatürk sinemaya geldiğinde yokuş hınca hınç doluydu. Atatürk’e coşkun gösteri yapıyorlardı. Kadın-erkek, Gazi’yi görmek için birbirini iteliyor, gözyaşları, alkışlar, haykırmalar birbirine karışıyordu. Gazi, locaya oturduğunda eğilerek alt salondaki seyircilere baktı. Döndü ve “Niçin aralarında kadın yok?” dedi. Ben: “Paşam, Salı günleri, yalnız kadınlara bir matine yapıyoruz”, dedim. Bunu duyunca yaverine: “Muzaffer, aşağıya in ve dışarıdaki kadınları içeriye al”, dedi. Bir süre sinemanın içi tıka basa kadın doldu. Türkiye’de ilk olarak, Ankara Sineması’nda kadınlarla erkekler ve Atatürk bir arada film seyrettiler. Kadınlar kendisine dönmüş ve çılgınca alkışlamaya başlamışlardı, öyle ki, bir türlü başlayamıyordum. Sonunda, “Şarlo İdama Mahkum” adlı komedi ile gösteriye başladık.” (Atatork Ansiklopedisi- Atatürk’ün fotoğrafçıları-Cemil Filmer)
(115) HÜSEYİN ŞADİ KARAGÖZOĞLU (Fikret Şadi) (1881-1941) Türk oyuncu, senarist ve yönetmen.Sahnede canlandırdığı Bican Efendi rolü ile tanınan sanatçı, mütareke yıllarında Türk sinema tarihinin ilk gülmece filmlerinden olan Bican Efendi film serisinin senaryosunu yazıp yönetmiş ve oynamıştır. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra kurulan ilk özel tiyatro topluluklarından biri olan Millî Sahne adlı turne topluluğunun kurucusudur. “Türk Tiyatrosunu Himaye Cemiyeti” adlı cemiyeti kurarak bu dernek aracılığı ile devletten para yardımı sağladı; böylece özel topluluklar arasında devletten yardım sağlayan ilk sanatçı oldu.
Milli Sahne kısa sürede dağıldı. Fikret Şadi, kalbindeki rahatsızlıktan dolayı 1927 yılından sonra tiyatroyu bıraktı. Ferah Tiyatrosu‘nu kiralayarak sinema olarak işletti. (Vikipedi)
(116) BİCAN EFENDİ VEKİLHARÇ / yönetmen: Sadi Fikret Karagözoğlu / senaryo: Sadi Fikret Karagözoğlu, Daniel Riche / görüntü: Fuat Uzkınay / oyuncular: Sadi Fikret Karagözoğlu, Sehper Karagözoğlu, Vasfi Rıza Zobu, İ.GalipArcan, Behzat Butak, Nurettin Şefkati / yapımcı: Malül Gaziler Cemiyeti / Türkiye /1921/ sessiz/ komedi/
(117) DANIEL RICHE (1864-1936) Fransız Edebiyatçı,oyun yazarı. Eserlerinin bazıları (25 adet) filme çekilmiştir. Kendi eserlerinden bizzat 9 kısa film yönetmiştir. (Le Pretexte) (Bahane oyunu) Bican efendi karakterine ilham olmuştur. (wipedia Francais)
(118) KEMAL FİLM; 1922’de kurulmuş Türkiye‘nin ilk özel film şirketidir. . İlk sinema faaliyetlerine 1914’te başlayan Kemal Seden ve kardeşi Şakir Seden, dayıları Ali Rıza Öztuna’yı ikna ederek ülkemizdeki ikinci Türk sinema salonunu açtılar. Bu sinema salonuna daha sonra yenileri de eklendi. 1924‘te “Sözde Kızlar” filminin çekildiği günlerde,stüdyolarının bulunduğu, Feshane fabrikasının yeni müdürü eski anlaşmayı tanımadığını belirtir ve iki gün içinde binanın boşaltılmasını ister. İki gün zarfında tahliye mümkün olmadığı için bütün malzeme yağmurlu bir günde sokağa atılır. Bu darbeye dayanamayan şirket, harap olan aletleri yok pahasına satar ve tekrar film ithalatına döner.
Kemal Film; Columbia, Universal, Republic, RKO, United Artists ve Walt Disney film şirketlerinin Türkiye distribütörlüğünü yürütmekteydi. 1941’de Kemal Seden öldü. Kemal Seden’in o yıllarda Alman Lisesi’nde okuyan oğlu Osman F. Seden, Kemal Film’de çeviri ve dublaj işlerinde çalışmaya başlayarak,sinema sektörüne girdi.(vikipedi)
(119) İPEK SİNEMASI :Cercle d’Orient binası dahilinde, Emek Sinemasına bitişik olarak, aynı yıllarda açılmış bir sinema salonudur. İlk adı Opera Sineması’dır. Sinemanın sahibi Varlık Vergisi nedeniyle 1940’lı yıllarda iflas etmiş, dolayısıyla İpek Sineması’nın mülkiyeti de Cercle d’Orient binası ile birlikte belediyeye geçmiştir. Salonun Şehir Tiyatroları’na bağlı Komedi Sahnesi olarak işletilmesi, bu döneme denk gelmektedir. Sinema tarihçisi Giovanni Scognamillo’nun anılarında buradan şu şekilde bahseder: “İpek Sineması’nın bayağı geniş, sokağa bakan, bol masalı büfe/pastane salonu vardı. Bir de dazlak kafalı, al yanaklı, ak bıyıklı, göbekli Rum bir büfecisi. Her seferinde bana pasta ya da limonata, gazoz ikram ederdi (bir zamanlar babamın yanında çalıştığı için). İpek Sineması’nın duvarları boydan boya Osmanlı yaşamını canlandıran, ince kayıklar, peçeli hanımlar, bahçeler, çiçekler içeren ressam Kalmukoğlu’nun dev tablolarıyla süslüydü. Film başlayıncaya dek uzun uzun bu resimleri seyre dalardım. Film başlayıncaya dek Fox ve Pathe’nin haberleri, peşinden bir çizgi film, sonradan ‘gelecek program’lar, ‘pek yakında’lar ya da meslek deyimiyle fragmanlar gösterilirdi.” (İstiklal Senin- Mekanlar- Web sayfası)
(120 ) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 256 /
(121) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/
(122) İlk sinemacı Fuat Uzkınay’ın teşvikiyle,Şakir ve Kemal Seden kardeşler .amcaları lokantacı Ali Efendiyi ikna ederek,6 temmuz 1914 de Sirkeci’de şimdiki Musul otelinin altında şekercinin yanında ALİ EFENDİ SİNEMASI’nı açarlar. İşleri iyi gidince Demirkapı’da KEMAL BEY SİNEMASI’nı açtılar. Şehzadebaşındaki Milli sinemayı alarak ALİ EFENDİ SİNEMASI yaptılar.
(Gülşah Nezaket Maraşlı Göç/ Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film/ )
(123) Nijat Özön,Ertuğrul’un Sedenler’i film yapımına geçmeye kandırdığını söylerken,Alim Şerif Onaran ,Seden Kardeşler’i,Ertuğrul’un yapımcılığa yönelttiğini belirtir,Oysa Kemal Seden ,Ertuğrul’a mektup yazarak bizzat davet etmiştir. Yurt dışına son gidişinde biraz kırgın,Darülbedayi’nin sanattan bi-haber olmasına kızgındı.Uzun süre yurda dönmemeyi kafasına koymıştu.Fakat eski dostu Kemal Seden’in yazdığı mektup onu heyecanlandırdı. Teklifi kabul ederse Türkiye’de ilk filmini çekecekti. (Gülşah Nezaket Maraşlı Göç/ Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film/ sayfa 248/
(124) CEZMİ AR (1898-1976) İlk ve ortaöğreniminin ardından 1918’de üniversite eğitimi için Almanya’ya gitti. O yıllarda Almanya’da film çeken Muhsin Ertuğrul ile tanıştı. Bir dönem İsviçreli ünlü görüntü yönetmeni Gustav Preiss’in yanında asistan olarak çalıştı. 1921’de ülkeye dönen Cezmi Ar, Fuat Uzkınay ile yeni kurulan Kemal Film adına Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı konulu haber filmleri çekti. Bir yıl sonra yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul’un yaptığı İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk (1922) filmi ile görüntü yönetmenliğine başladı. Daha çok Muhsin Ertuğrul ile birlikte çalışan Ar, ayrıca Vedat Örfi Bengü, Münir Hayri Egeli, Muharrem Gürses, Sami Ayanoğlu gibi yönetmenlerle de çalıştı. 1970 yılında görüntü yönetmenliğini bıraktı. Cezmi Ar’dan bir anı :
Atatürk kendi görüntüsü yok diye Kurtuluş Savaşı filmini yetiştireme -yenlere şöyle çıkışmıştı: “Film çektiniz de oynamadım mı?”
İstanbul’un kurtuluşu sıralarıydı. Kemal Film’in sahibi Şakir Bey, kameraman Cezmi Ar’ın evine gitti: “Hemen hazırlan. Gazi İzmit’e gidiyormuş. Biz de filmini çekeceğiz” dedi.
Heyecan içinde yola koyuldular.
Sabah Mustafa Kemal Paşa’nın izlediği askeri geçit törenini kayda aldılar. Gazi’yi de çekmek istiyorlar ama söylemeye cesaret edemiyorlardı.
Cezmi Ar korkarak izin için haber yolladı.
Gazi az sonra kendisini yanına çağırdı:
“Çekinmeyin” dedi, “sinema sanatının icabatı ne ise söyleyin hemen tatbik edelim.”
Bunun üzerine cesaretlenen Cezmi Ar, hemen kamerasını kurdu ve Gazi’nin yakın plan filmini çekmeye başladı.
O anki duygularını sonradan şöyle anlatacaktı:
“Son derece fotojenikti. Kamera karşısında gayet rahat hareket ediyordu. Nihayet ‘Kafi mi’ diye sordu. ‘Kafi Paşam, sağ olun’ dedim. Etrafımızda toplananlara hitaben,
‘-İlerde bugünleri göremeyenlere iyi bir ibret hatırası olur bu resmigeçit’ dedi.”
Öyle de oldu. Yıllar sonra bugün hâlâ her milli bayramda ekranlara yansıyan İzmit gezisine dair görüntüler, Cezmi Ar’ın kamerasından çıkmadır
. (Kamera Arkası- Savaş ve Sinema makalesinden)
Heyecan içinde yola koyuldular.
Sabah Mustafa Kemal Paşa’nın izlediği askeri geçit törenini kayda aldılar. Gazi’yi de çekmek istiyorlar ama söylemeye cesaret edemiyorlardı.
Cezmi Ar korkarak izin için haber yolladı.
Gazi az sonra kendisini yanına çağırdı:
“Çekinmeyin” dedi, “sinema sanatının icabatı ne ise söyleyin hemen tatbik edelim.”
Bunun üzerine cesaretlenen Cezmi Ar, hemen kamerasını kurdu ve Gazi’nin yakın plan filmini çekmeye başladı.
O anki duygularını sonradan şöyle anlatacaktı:
“Son derece fotojenikti. Kamera karşısında gayet rahat hareket ediyordu. Nihayet ‘Kafi mi’ diye sordu. ‘Kafi Paşam, sağ olun’ dedim. Etrafımızda toplananlara hitaben,
‘-İlerde bugünleri göremeyenlere iyi bir ibret hatırası olur bu resmigeçit’ dedi.”
Öyle de oldu. Yıllar sonra bugün hâlâ her milli bayramda ekranlara yansıyan İzmit gezisine dair görüntüler, Cezmi Ar’ın kamerasından çıkmadır
(125) BurçaK Evren yazısı / Şişli Güzeli Mediha Hanımın başına gelenler/ Aydınlık / 2/şubat 2022
(126) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 287-288-289 /
(127) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 290 /
(128) YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889-1974 ) Türk yazar ve diplomattır. Türk Dil Kurumunun kurucularındandır. Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en tanınmış romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban‘dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış, daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir.
Millî Mücadele’den itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almış,siyaset hayatında etkin görevler yapmıştır.
Kadro dergisinin kurucularındandır. Derginin, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurt dışında çeşitli görevlerde bulunmuştur.
Anadolu Ajansının kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.
(129) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç/ Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film / Biyografi Net/ sayfa 296/
(130 ) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç/ Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film / Biyografi Net/ sayfa 301/
(131 ) Vasfi Rıza Zobu anılarında anlatıyor: 1922’de Ateşten Gömlek filmini çekmeye hazırlanıyordk.Mühimiki kadın rolü vardı. Birini Bedia oynıyacaktı. Öteki role genç bir Türk kızı bulunamamıştı. Gazetelere ilan verdiler.Ertesi gün tek bir Türk kızı müracaat etti. Kemal Film’in bürosuSirkeci’de Ali Efendi Sineması üstündeki iki küçük odanın içindeydi.O gün Neyyire’yi ilk defa görüyordum.Kolej’de talebe imiş. Muhsin’i bekliyor dediler. Neyyire ,sonradan Darülbedayi’nin başlıca kadın oyuncuları arasına geçen ve Ertuğrul’ la evlenen Münire Neyyir ya da sahne adıyla (Neyyire Neyyir’ Ertuğrul ‘idi. (gerçek ismi Münire Eyüp) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç/ Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film / Biyografi Net/ sayfa 302/
(132 ) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç/ Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film / Biyografi Net/ sayfa 302/
(133 ) Burçak Evren(Masa Dergi 3. Sayıdan )
(134) Mehmet Çalışkan/ HaberTürk / 11/12/2022/ Atatürk’ün görüntülerinin olduğu ilk Türk Filmi/
(135) Gülşah Nezaket Maraşlı, “Osman Fahir Seden’le Türk Sinemasında Düet”, syf: 51-52 ) (Alper Kus)
(136) www.eskieserler.com/ Sinema Postası/
(137) eskieserler.com/ sinema postası/ 6. sayıdan bazı konu başlıkları: Yeni Filmlerden, Pola Negri, Douglas Fairbanks, Konuşan Sinemalar, Amerika, Temaşa Haberleri ve Sinemada Çocuk Artistler.
(138) VEDAT ÖRFİ BENGÜ ( 1900-1953) Türk film yönetmeni, oyuncu, yazar. Türk ve Mısır sinemasında şark melodram ekolünün kurucusu sayılır Mısır’da, Fransa’da ve Türkiye’de filmler çekmiş, oyunculuk yapmış; tiyatro oyunları, senaryolar, popüler romanlar yazmış çok yönlü bir sanat adamıdır. (vikipedi)
(139) Alim Şerif Onaran /a.g.e./sayfa 176/178
(140) Burçak Evren/ Aydınlık /14/9/2022/ ‘Kız Kulesinde bir facia ‘yazısı/
(141) GARDIENS DE PHARE / THE LIGHTHOUSE KEEPERS / yönetmen:Jean Gremillon / senaryo : PaulAutier,Paul Cloquemin,Jacques Feyder/ görüntü: Georges Perinal / Oyuncular: Paul Fromet, Geymond Vital, Genica Athanasiou, Garielle Fontan,Maria Fromet / Yapımcı: films du Grand-Guignol / Fransa/ 1929/ sessiz
(142) PEYAMİ SAFA (1899-1961) Türk yazar ve gazeteci. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu ve Yalnızız gibi psikolojik türdeki eserleriyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ön plana çıktı. Yaşamı ve fikrî hayatındaki değişimlerini eserlerine de yansıttı. Server Bedi takma adıyla birçok roman kaleme aldı. Cingöz Recai tiplemesini Fransız yazar Maurice Leblanc‘ın Arsen Lüpen karakterinden esinlenerek yarattı. Aynı zamanda çeşitli kurumlarda gazetecilik mesleğini sürdürdü ve ağabeyi İlhami Safa ile birlikte Kültür Haftası gibi çeşitli dergiler çıkardı.
Fransızca bilmesiyle Batı kültür ve yeniliklerini yakından takip etti. İlk dönemlerinde Maupassant ve Rousseau gibi isimlerden tercümeler yaptı. Sonraki eserlerinde mekân olarak hep İstanbul‘u seçti. Doğu ile Batı‘nın sentez ve tahlilinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Cumhuriyet ve Milliyet gibi gazetelerde eleştirel üslupla yazılar yayımladı. Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek ile olan iyi ilişkileri zamanla kalem kavgalarına dönüştü. İlk
başta Cumhuriyet Halk Partisi‘ne, sonrasında Demokrat Parti‘ye yakınlaştı.Eserleri çeşitli dönemlerde sinemaya ve dizilere uyarlandı. (Vikipedi).
(143) SinemaTürk .com/ Film / Sözde Kızlar / 1924 /
(144) Erman Şener /Yeşilçam ve TürkSineması / Kamera Yayınları/1970/ İstanbul
(145) Barış Saydam/İnceleme/ İlk Türk Yapım Şirketi Kemal Film/ 13 ocak 2017/ A.K: Kemal Seden Röportajı/Milli Mecmua/10 Kanuni Sani 1340/sayı 6/ Şakir Seden’in Erman Şener’le söyleşisi,aktaran, G.Akçura/Aile boyu Sinema;ıvır zıvır Tarihi7.İstanbul: İthaki yayınları/2004/sayfa33/
Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Türk Sinema Tarihi ve Kemal Film /Biyografi net Yayınları / 2021/sayfa 351
(146 ) Gülşah Nezaket Maraşlı Göç / Osman Fahir Seden’le Türk Sineması’nda Düet / Elip Yayınları/ 1.baskı/Ankara/2006/ sayfa 57-59
(147 ) UNIVERSAL PICTURES / 30 Nisan 1912’de Carl Laemmle, Mark Dintenfass, Charles O. Baumann, Adam Kessel, Pat Powers, William Swanson, David Horsley, Robert H. Cochrane ve Jules Brulatour tarafından kurulan bir film stüdyosudur. Kurucuların tamamı Amerikan sinemasının,dolayısı ile Dünya sinemasının yapımcılık ve filmlerin dünya çapında dağıtımı alanında öncü olmuş kişilerdir. (vikipedi)
(148 ) Erman Şener /Yeşilçam ve TürkSineması / Kamera Yayınları/1970/ İstanbul
(149) MAURITZ STILLER 1883-1928 / İsveç’in önde gelen sinema yönetmenlerinden. Kariyerine tiyatroda oyuncu olarak başlamış, tiyatro yenetmenliğinden,sinemaya atlamıştır. Finlandiya’da doğan Stiller, Finlandiya Rus işgalinde iken Rus ordusunda askerlik yapmamak için sahte pasaportla İsveç’e kaçtı. 1912’de sinema dünyasına girerek, birkaç yıl içinde Victor Sjöström’le birlikte İsveç sessiz sinemasının “Altın Çağı”nın yaratıcısı oldu. İlk başlarda toplumsal konulu güldürüler yaptı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra destansı filmlere yöneldi. Selma Lagerlöf’ten yaptığı uyarlamalarla uluslararası ün kazandı. Bu filmlerden Gösta Berlings saga’yla1924 (“Gösta Berling Efsanesi”) Greta Garbo’yu hem sinemaya kazandırdı, hem de tüm dünyaya tanıttı. 1924’te Hollywood’dan öneri alması üzerine, Greta Garbo’nun da filmlerde oynaması koşulunu öne
sürdü. Ancak ABD’ye gittikten sonra Garbo hızla ün kazanıp sinemanın efsane yıldızlarından biri olurken, Stiller bir türlü istediği ortamı bulamadı. Filmlerin yapımında tüm yetkiyi elinde tutmak istemesi yüzünden yapımcılarla sürekli anlaşmazlığa düştü. Hollywood’da ancak iki film bitirebildi. Bu arada sağlığı da bozulunca, düş kırıklığı içinde ABD’ yi terkederek İsveç’e döndü. Broadıvay adlı başarılı bir müzikal sahneledikten kısa bir süre sonra öldü. 1988 yılında Hollywood Bulvarına yıldızı konmuştur.
Filmlerinin tümünün senaryo yazımına katılan ve çoğunda da oyuncu olarak gözüken Stiller’in özellikle güldürülerinde, canlı bir ritim, etkili görsel buluşlar ve oyuncuların başarılı doğaçlama oyunları dikkati çeker. İsveç edebiyatından serbest bir tutumla yaptığı uyarlamalarda ise şiirsel bir
Türk ve Dünya Ünlüleri anlatım sağlamıştır. Ansiklopedisi / Mauritz Stiller kimdir,Hayatı,Filmleri Hakkında Bilgi /
(150) GRETA GARBO 1905-1990 / Holywood’un sessiz film döneminde ikonlaşan İsveç doğumlu film oyuncusudur.Metro-Goldwyn-Mayer ve Hollywood stüdyo sistemlerince yaratılan en gizemli ve en iyi sinema oyunları arasında anılan Garbo, “unutulmaz sahne performansları için” 1955 ”Akademi Onur Ödülü”nü almış ve Amerikan Film Enstitüsü tarafından hazırlanan En Önemli 50 Beyaz Perde Efsanesi listesinde en önemli beşinci kadın yıldız olarak yer almıştır. Guinness Rekorlar Kitabında Garbo’dan “şimdiye dek yaşamış en güzel kadın” olarak söz edildiği iddia edilmektedir. Çalıştığı yönetmenlerarasında Fred Niblo,Clarence Brown,Edmund Goulding ve Rouben Mamoulian’ı sayabiliriz. 4 defa Oscar’a aday gösterildi. Çeşitli kuruluşlardanb 10 ödülkazandı, 1960 yılında Hollywood bulvarına yıldızı kondu. ( IMDb/Greta Garbo)
(151) VICTOR SJÖSTRÖM 1879-1960 / İsveçli film yönetmeni, senarist ve aktör. 1924’te Hollywood‘a gitmeden önce kariyerine İsveç‘te başladı. Victor, ilk olarak sessiz dönem sinemasında çalışmıştır, en çok bilinen filmleri The Phantom Carriage (1921), He Who Gets Slapped (1924) and The Wind (1928). Ayrıca Ingmar Bergman’ın Wild Strawberries (1957) adlı filminde baş rolü oynamıştır. İsveç sinemasının babası sayılır. 1959’da ‘Yaban Çilekleri’ filmindeki rolüyle BAFTA ödülüne aday gösterildi. Bu rolüyle ,çeşitlikuruluşlardan ,4 ayrı ödül verildi. (vikipedi)
(152) Kaynakça: (vikipedi) Ferah Tiyatrosu (Ana Yayıncılık bas.). AnaBritannica – 8. Cilt. s. 517-18.
Benden Sonra Tufan Olmasın. İstanbul, 1989: Nejat F Eczacıbaşı Vakfı Yayınları. s. 239.
Efdal Sevinçli. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Sinema’dan Tiyatro’ya Muhsin Ertuğrul. İstanbul, 1987: Broy Yayınları. s. 217.
Özdemir Nutku. “Ferah Tiyatrosu” (PDF). tdk.gov.tr. 15 Ocak 2017 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Aralık 2016.
“Ahmed Vefik Paşa”. TDV İslam Ansiklopedisi. 20 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Aralık 2016.
Selda Ergün. “Türk Tiyatrosunda Özel Tiyatro Çalışmaları (1923-1960)” (PDF). Ankara Üniversitesi. 22 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 8 Aralık 2016.
(153) SPARTAKÜS BİRLİĞİ : I. Dünya Savaşı sırasında Almanya‘da Marksistler tarafından kurulan siyasi örgüt. Bu hizip daha sonra Almanya Komünist Partisi adını aldı.
4 Ağustos 1914’te Almanya Sosyal Demokrat Partisi hükûmetin savaş bonusunu onaylayınca partinin sol kanadında yer alan ve savaş karşıtı olan Karl Liebknecht, Rosa Luxemburg, Franz Möling ve Clara Zetkin önderliğindeki üyeler muhalif hareket oluşturdu. Temmuz 1915’te bu üyeler parti yönetimine protesto mektubu yolladılar. Ancak parti içi muhalefet hareketi Emek Birliği ile Gruppe Internationale olarak iki ayrı hizbe bölündü. Bunlardan “Gruppe Internationale” üyeleri 1916’da Leibknecht’in evinde toplanarak Luxemburg’un tasarladığı yönergeyi kabul etti ve kendi broşürünü neşretmeyi kararlaştırdı. Bu gayriresmî broşürde “Spartaküs” takma adı kullanıldığı için “Spartakusbriefen” (Spartaküs bröşürü) denildi ve grup da artık “Spartakusgruppe” olarak anılmaya başlandı.
Rusya’daki Ekim Devrimi‘nden sonra Spartaküs üyeleri dağıttıkları broşür ile kitleleri devrime çağırdıysa etkili olamadı. 7 Ekim 1918’de gizli toplantı düzenlendi ve işçiler ve askerlere hitaben sosyalizmin vurgulanması kararlaştırıldı. Ancak 4 Kasım’da Kiel‘de denizcilerin ayaklanmasıyla Spartaküs’ten bağımsız olarak Alman Devrimi başladı. Alman Devrimi’nden sonra önde gelen Spartaküs üyeleri tahliye edildi. (vikipedi)
(154) SADIK AHİ-MEHMET ETİ (1895-1957): Sadık Ahi Eğinli bir eşraf ailesindendi.İlerde Mehmet Eti ismini alarak Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olmuştur.
Vala Nu şöyle yazıyor; “Orada gelir gelmez karşılaştığımız Spartakistler (o günlerdeki ismiyle Sadık Ahi) o grup içindedir. Berlin Hukuk Fakültesini bitirmiş, savaş nedeniyle İstanbul’a dönüp, İnebolu’ya gelmişlerdir. Ağabeyleri bulduk. İşte birisi mi desem ikisi mi desem muhakkak ki Drenet bölmesinin netametli kapağını kapatmak hevesinde olan Nazım’ı çok etkiledi (…) Nazım’a İnebolu’da komünistlik fikrini aşılayan Spartakist ağabeyler arasında, Sadık Ahi’nin kırmızı bir boyun atkısı vardı. Rüzgârda yürüyorduk o anlatıyordu. (…) Nazım’la beraber gezdiğimiz yıllarda asla kırmızı atkıyı takmadı. Fakat bu hatırayı, ‘Yürüyen Adam’ şiirin de yansıtmıştır.”
“Alnı yukarda/kırmızı boyun atkısı rüzgârda / yürüyor yürüyor adım adım/ Yürüyor ağır ağır / yürüyor .”
Aydınlık- Lütfi Özgünaydın- 26/5/2021- Nazım Hikmet’i etkileyen Mehmet Eti
(155) VALA NUREDDİN (1901-1967) Türk gazeteci ve yazardır. Fıkra yazarlığı, roman, hikâye yazarlığı ve çevirmenlik yapan Vâlâ Nûreddin, ilk Türk polisiye yazarları arasında yer alır.
Gençlik yıllarında ünlü şair Nâzım Hikmet‘in yakın dostu olan yazar, Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında onunla birlikte Millî Mücadele’ye katılmak için İstanbul‘dan Anadolu’ya geçen; öğrenim görmek için birlikte Moskova‘ya giden kişidir. Nazım Hikmet ile ilgili anıları ve yazışmaları eşi Müzehher Hanım tarafından 1986 yılında “Vâ-Nû’lara Mektuplar” adıyla yayımlanmıştır.. Nazım Hikmet’le ilgili anılarını “Bu Dünyadan Nâzım Geçti” (1965) adıyla yayımladı. 1962’de Mehmet Ali Aybar öncülüğünde kurulan Temel Hakları Yaşatma Derneği’nin kurucularından oldu. (vikipedi)
(156) AHMET CEVAT EMRE ( 1878-1961) Türk siyasetçi, dilbilimci, çevirmen ve yazar. İdadi mezunudur. Çeşitli yöneticilik işleri peşi sıra, Yeni Asır, İkdam, Şurayı Ümmet, Sabah, İfham, Aksam ve Vakit gazeteleri Yazarlıkları, Daru’l- Muallimîn Fransızca Öğretmenliği, Husûsi Daru’l-Mürebbiyât Okulu Kuruculuğu ve Ögretmenliği, Darülfünun Edebiyat Şubesi ve Ural-Altay Dilleri Öğretmenliği, Türk Dil Encümeni Azalığı, Muhit Dergisi sahipliği, Türk Dili Tetkik Cemiyeti Kurucu Üyeliği ve 1-6. Kurultaylarda Merkez Kurulu Üyeliği ve Kolbaşkanlığı, TBMM IV. (Ara Seçim) ve V. Dönem Çanakkale Milletvekilliği yapmıştır. (vikipedi)
(157) ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR ( 1897-1976 ) Türk yazar, düşün insanı, iktisatçı ve tarihçi. Kadro dergisinin kurucularından ve Kadro Hareketi‘nin önderlerindendir. Türk tarihinde önemli rol oynayan kişilikleri inceleyen eserleri ile ünlenmiştir. Kendi yaşamını anlattığı Suyu Arayan Adam (1959), Atatürk ve İnönü dönemlerini incelediği üçer ciltlik Tek Adam (1963-65) ve İkinci Adam (1966-68) adlı kitapları en ünlü eserleridir. Toprak Uyanırsa adlı romanı ise tanınan bir diğer eseridir. Bu romanında, bir aydın eşliğinde kalkınan köyün hikâyesini anlatmıştır.
Çeşitli dönemlerde farklı ideolojileri savunmuştur. Gençliğinde Turancı, 1920-1927 yılları arasında Türkiye Komünist Partisi yöneticisi, 1927 sonrasında Kemalist rejimin savunucusu ve kuramcısı olarak çalışmıştır.
(vikipedi)
(158) VSEVOLOD MEYERHOLD (1874-1940) Sovyetler birliği Tiyatro oyuncu ve yönetmeni. Fiziksel yapılar ve sembollerle kışkırtıcı deneyleri ile,uluslararası modern tiyatroda önemli bir yere sahiptir.1939 Stalin döneminde tutuklandı,1942’de idam edildi. (wikipedia)
(159) MUSTAFA SUPHİ ( 1882-1921 ) Türk komünist ve Türkiye Komünist Partisinin ilk Merkez Komitesi Başkanı. 1905 yılında İstanbul Hukuk Mektebi‘nden mezun olduktan sonra Paris’te Siyasal Bilgiler Okulu’nu kazandı. Eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a döner. Burada Tanin, Servet-i Fünûn ve Hak gazetelerine yazılar yazdı. İttihat ve Terakki Fırkası‘nın 1911 yılındaki genel kongresine Anadolu delegesi olarak katıldı fakat muhalefet yaparak ayrıldı. Sinop’a sürüldü.1914’de Bir taka ile,14 arkadaşıyla Rusya’ya kaçtı,BolşevikPartiüyesi oldu. Ekim devriminde Moskova’ya gider ve Rus içsavaşına katılır. 22-24 Temmuz 1918 tarihlerinde Moskova’da, Türkiye Sol-Sosyalistleri Konferansı toplanır; toplantıda Türk Sosyalist-Komünistleri Teşkilatı isimli bir yapı kurulur.
10 Eylül1920’de Türkiye Komünist Fırkası kurulur. Anadolu’da savaşmak üzere Sovyetler Birliği‘nde bulunan Türk askerlerden bir Bolşevik Tabur oluşturulur ve Anadolu’daki Kuvâ-yi Milliye hareketi komutanlığının emrine verilir. Ancak bu birliğin beraber savaşması mümkün olmayacak ve askerler değişik birliklere dağıtılacaktır.1921 yılının Ocak ayında BMM’nin çağrılısı olarak Ankara’ya doğru yola çıkan Suphi ve arkadaşlarının Türkiye‘de siyasi kargaşa çıkaracaklarından TBMM şüphelenir.
1921 yılının 28 Ocağı’nı 29’a bağlayan gecesi 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon‘dan Sovyetler’e geri gönderilmek için bindirildikleri teknede, Kayıkçılar Kahyası Yahya Kahya tarafından öldürüldüler. Daha sonra bindikleri tekne de batırılmış, ve kimsenin cansız bedeni bulunamamıştır. Saldırıdan sadece Mustafa Suphi’nin karısı Meryem sağ olarak kurtulabilmiştir (Vikipedi)
(160) ŞEFİK HÜSNÜ DEYMER ( 1887-1959 ) Türkiye Komünist Partisinin ilk kuruluş yıllarından 1959 yılına dek liderliğini üstlenen komünist siyasetçi, tıp doktoru, gazeteci, yazar ve çevirmen.
1906’da Paris Tıp Fakültesine kabul edildi. 1912’de “pekiyi” derece ile hekim olarak mezun oldu; Balkan Savaşında tabip olarak görev yaptı.
- Dünya Savaşındayeniden askere alındı, Çanakkale Cephesinde tabip yüzbaşı olarak görev yaptı. (Kızı Meryem, II.Dünya Savaşı sırasındaki Varşova Ayaklanmasında Naziler tarafından öldürüldü).
1918 yılında Mondros Mütarekesinin imzalanması ile yeniden sivil yaşama geçti ve İstanbul’da bir muayenehane açtı. 1 Mayıs 1925’ten hemen önce İstiklal Mahkemesi tarafından komünist siyasi faaliyetleri nedeniyle 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak tutuklanmadan önce yurt dışına çıktı.(Kızı Meryem, II.Dünya Savaşı sırasındaki Varşova Ayaklanmasında Naziler tarafından öldürülmüştür.)
(161) GOLOD GOLOD GOLOD / AÇLIK..AÇLIK..AÇLIK / yönetmen: Vsevolod Pudovkin / senaryo: Vladimir Gardin,Vsevolod Pudovkin / görüntü: Edward Tisse / oyuncular: Aleksandr Gromov, Nikolay Vishnyak / SSCB / 1921 /Belgesel / Kısa film /
(162) VLADIMIR MAYAKOVSKI ( 1893-1930 ) Rus şair, oyun yazarı, film ve tiyatro aktörü. Küçük yaşta Bolşevik Partisinde çalışmaya başlamıştır.Moskova’ya taşınırlar.14 yaşında Derslerde felsefe kitapları okumaya, düşünmeye başlar. Marksizm onu büyüler. 1917 Ekim Devrimi‘ni coşkuyla karşılar ve devrimin başlıca sözcülerinden birisi olur. Devrim sonrası çıkan iç savaşta Mayakovski bu sefer sanatını propaganda afişlerinde göstermeye başlar. Artık duvarlarda, direklerde binalarda Mayakovski’nin hazırladığı propaganda afişleri vardır. Ekim devrimi ile Rusya’da fütürizmin gelişmesinin aynı döneme denk gelmesi nedeniyle fütürizm bir tür komünist fütürizm olarak algılanır ve bir araya gelen fütürist sanatçılar halka seslenmeye başlar. Şair 35 Gazete ve 57 dergide yazı yazmıştır. Kağıdın yetişmediği, basımevlerinin çalışmadığı, savaşın yıprattığı dönemlerde; halkın gazete ve mizah dergileri yerine kullandığı ROSTA (Rusya Telgraf Ajansı) Pencereleri adlı pankartları hazırlar. 1930’ da intihar etmiştir. (vikipedi)
(163) ŞEYH SAİT İSYANI : (13 Şubat / 15 Nisan 1925) Cumhuriyet’ın ilanından sonra, eski düzenin kurumlarına ve değerlerine bağlı olan ve onlardan çıkar sağlayan kesimler duydukları rahatsızlığı çeşitli tepkilerle ortaya koyuyorlardı. Özellikle hilafetin kaldırılmasından sonra tepkiler yoğunlaştı. Şeyh Sait Ayaklanması, genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin merkeziyetçi ve laik bir anlayışla yapılanmasına karşı bu dönemde gösterilen tepkilerden birisidir. Ayaklanmanın düzenleyicileri arasında “bağımsız Kürdistan” hayalini kuran kişilerde vardı. Ayaklanma özü bakımından devletin merkeziyetçi/laik yapılanmasına karşı dinsel simge ve söylemler kullanılarak gerçekleştirilen dış destekli bir irticai tepki hareketidir. Nakşibendî tarikatı şeyhi Şeyh Sait’in önderliğinde, bu tarikata mensup Zaza Kürtlerinin katılımıyla gerçekleşmiş ve oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Şeyh Sait’in emriyle telefon ve telgraf hatlarını kesen ayaklanmacılar 16 Şubat’ta Darahini’yi (Genç) ele geçirerek vali ve diğer resmî görevlileri etkisiz hale getirdiler. Şeyh Sait halkı din adına ayaklanmaya çağırdı. bölgede yeterli askeri güç bulunmamasının etkisiyle ayaklanma hızla yayıldı.Bingöl, Muş ve Diyarbakır olmak üzere üç cephede savaşmaya karar veren Şeyh Sait kendisi Diyarbakır cephesi komutanlığını üstlendi.. 26 Şubat’ta Elazığ halkı birleşerek yağmacılık ve çapulculuğa girişen Şeyh Sait liderliğindeki ayaklanmacıları kentten kovdu. Hükümet, 24 Şubat’ta Doğu Anadolu illerini kapsayacak şekilde kısmi seferberlik kararı aldı.TBMM Sıkı Yönetim İlan etti. Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda ‘dince kutsal sayılan kavramları kullanarak örgüt kurma suçu’ vatana ihanet kapsamına alındı.
İsmet Paşa tarafından kurulan yeni hükûmet 3 Mart’ta Meclis’ten güvenoyu alarak göreve başladı. 4 Mart’ta da Meclis, Takrir-i Sükûn Kanunu’nu kabul etti. Kanunla, basına geniş çaplı bir sansür getiriliyor, Ankara ve Diyarbakır’da birer İstiklâl Mahkemesi kurulması kararlaştırılıyordu. 7 Mart’ta Meclis, İstiklâl Mahkemesi yargıç ve savcılarını seçti. Aynı gün ayaklanma doruk noktasına ulaştı. Şeyh Sait’in emrindeki beş bin silahlı aşiret mensubu üç koldan Diyarbakır’a saldırdı. .
Ordu Müfettişi Kâzım (Orbay) Paşa, Vali Cemal (Bardakçı) Bey ve Kolordu Komutanı Mürsel (Bakü) Paşa önderliğinde gerçekleştirilen savunmaya kent halkı da etkin olarak katıldı, Ayaklanma liderlerinden bazıları İran’a kaçtı.Şeyh Sait, 15 Nisan 1925 günü yakalanarak güvenlik güçlerine teslim edildi. Böylece ayaklanma sona ermiş oldu. Azadi adlı örgütün ele başıları kurşuna dizilerek idam edildiler. Duruşma sonucunda Şeyh Saitve 45 kişi asılarak idam edildi. İstiklal mahkemesi 7 mart 1927’ye kadar devam etti ve 425 kişi idama mahkum edildi.1911 kişi çeşitli hapis cezasına çarptırıldı.
Hükümet tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin yasa tasarısını TBMM’ye sunmuş ve tasarı 30 Kasım 1925 tarihinde yasalaşmıştır. Aynı süreçte Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanılarak tüm muhalif gazete ve dergiler kapatılmıştır. Yapılan bu düzenlemeler sayesinde Türk halkını ve Türkiye’yi çağdaşlaştıracak köklü reformların yaşama geçirilmesi için gerekli olan hukuki ve siyasi altyapı hazırlanmıştır.
Şeyh Sait Ayaklanması, Türkiye’nin Musul sorunu ile ilgili sürecin başından beri savunduğu Musul Kürtleri’nin Türkiye Cumhuriyeti ile birleşmeyi arzu ettikleri yolundaki tezine büyük zarar verdi.
Zaten Musul vilayetini uluslararası petrol lobisinin ve İngiltere’nin isteği doğrultusunda İngiliz mandat yönetimi altındaki Irak’a bırakmayı kararlaştırmış bulunan ve bu kararına hukuksal bir zemin yaratmak peşinde olan Milletler Cemiyeti Konseyi, Şeyh Sait Ayaklanması sayesinde bu amacına daha kolay ulaştı. ( Atatürk Ansiklopedisi/ Şeyh Sait Ayaklanması / İhsan Şerif Kaymaz )
(164) KONSTANTIN STANISLAVSKI (1863-1938) Rus tiyatro oyuncusu, yönetmen. “Sistem” olarak da bilinen oyunculuk yöntemi, modern oyunculuk anlayışına yön vermiştir. 1898 yılında Nemiroviç-Dançenko ile birlikte “Moskova Sanat Topluluğu”nu kurdu.
Büyük Rus devrimi ve öncesi önemli bir tiyatro yönetmenidir. Devrimden önce gerçekçilik akımını benimseyip, daha sonra Toplumcu gerçekçi akıma yönelmiştir. Sanat Yaşamım adlı kitabında anılarını anlatır. Nemirovic Dancenko ile birlikte kurdukları “Moskova Sanat Tiyatrosu“; Rus tiyatrosunun bir adım öne çıkmasını sağlar. Psiko-realist oyunculuk kavramını ortaya atan ilk kişidir. Çehov’un oyunlarını klasik tarzların dışına çıkarak yönetti. (vikipedi)
(165) SERGEI EISENSTEIN 1898-1948 Mühendislik eğitimi almış Rus film yönetmeni ve kuramcısı.1917’de Bilimsel becerileri ve sanatsal yeteneklerini Bolşeviklerin hizmetine sundu. Proletkult tiyatrosunda bir dizi oyun yönetti. Mekân ve kurgu konusunda kendisini kısıtlamamak için tiyatroyu bırakıp sinemaya yöneldi. STRIKE(1925) ,yönetmenin ilk uzun metrajlı filmidir. İlk filminde yeni bir temsil alanı, anlatı dünyası, kahraman tipi yarattı. Mekân gerçek bir metalurji fabrikasıdır. Kahraman kitleler, insan topluluklarıdır ve bireyler daha arka planda kalır. Anlatı biçimi ve çekim montajı hemen göze çarpar. Zaten Eisenstein’a göre iyi kurgulanmış bir montaj sadece sahneleri birbirine bağlamakla kalmaz, aynı zamanda izleyicinin hislerini istenilen yöne çekebilmek ve seyirci kitlesini heyecanlandırmak için de iyi bir yoldur.
İkinci filmi Potemkin Zırhlısı (sessiz film 1925), tüm zamanların en etkileyici filmlerinden biri olarak sinema tarihine altın harflerle kazındı. Film 1917 Ekim Devrimini anlatması için devlet tarafından sipariş edilmiş olmasına rağmen, Eisenstein filmi yepyeni montaj teknikleri, estetik anlatımı ve etki yöntemleriyle basit bir propaganda filmi olmanın çok ötesinde bir klasik haline getirdi.
Eisenstein 1928 yılında Avrupa’ya bir gezi yaptı.Amaç sesli sinema tekniklerini incelemekti.2 yıl boyunca Berlin,Zürih,Londra ve Paris’te dersler ve konferanlar verdi,Avrupa kültürünü yakından tanıdı.1930 yılında ‘’Paramount Pictures’’ den Hollywood’da film yapma teklifi aldı. Ancak çeşitli projeler üzerinde çalışılsa da,Eisenstein aleyhine geliştirilen anti-komunist propagandanın da etkisi ile,bir film çekilemedi.Sovyetlere dönmek yerine sosyalist yazar Upton Sinclair’le tanışarak öneri üzerine Meksika’ya geçti.’’Que Viva Mexico’’ filmini çekecekti,ancak filmin yapımcısıyla tartışarak 1933’te Sovyetler birliğine geri döndü.
Partiden ayrıldığı söylentileri üzerine eleştiriler başladı.Bütün suçlamaları kabul etti.1938’de Mosfilm stüdyolarında ‘’Aleksandr Nevsky’’ yi çekti.1944’te ‘’Korkunç İvan’’ çekti. İkinci bölümünü 1946’da çevirdi ise de STALIN tarafından yasaklandı. 50.nci yaş gününden birkaç gün sonra ölümünden çok sonra bulunan Korkunç İvan çekimleri ile 2 ve 3 kısımlar tamamlandı. (www.sinemantik.com ) (Vikipedi)
(166) STRIKE/ GREV / yönetmen: Sergei Eisenstein / senaryo : Grigoriy Aksandrov, Sergei Eisenstein, İlya Kravchunovsky, Valerian Pletney / görüntü: Vasili Khvatov, Vladimir Popoy,Eduard Tisse / Oyuncular: Maksim Shtraukh, Grigoriy Aleksandrov, Mikhail Gomorov, Ivan Klyukvin, Aleksandr Antonov / SSCB / 1925/ sessiz/
(167) BRONENOSETZ POTEMKIN/POTEMKİN ZIRHLISI/ yönetmen: Sergei Eisenstein/ senaryo:Nina Agadzhanova/ görüntü: Eduard Tisse,Vladimir Popov/ oyuncular: Aleksandr Antonov,Vladimir Barskiy,Grigoriy Aleksandrov,Ivan Bobrov,Sergei Eisenstein/SSCB/ Mosfilm/ 1925/sessiz/ 75 dakika
(Kurtlu ete isyan eden denizci ayaklanması,oğlunu vurdukları için askerlere bağıran bir anne,Halkın ordu tarafından katledildiği Odesa merdivenleri ,bebek arabasını merdivenlerden iten genç bir kadın,seyirciyi şaşkına çeviren sahneler.Onurlu bir isyan,Müthiş bir sosyal patlama filmi.)
Fransa’da 1952 yılına kadar yasaklı kaldı,ancak sinemateklerde gösterildi.(türkiye’de ilk gösterim 16 ekim 1967 Türk Sinematek Derneği)
Charle Chaplin : En çok beğendiğim film dediği halde, İngiltere’de çalışan sınıfları isyana götüreceği korkusuyla 1926 yılında yasaklandı,1954 yılına kadar gösterilmedi.2004 yılında İngiliz pop grubu ‘’pet shop boys’’dan film için yeni bir müzik bestesi istendi.Film bu yeni beste ile Londra Trafalgar meydanında 12 eylül 2004 tarihinde canlı bir konser eşliğinde dev ekranda gösterildi.
(sinemantik.com- Sinema Tarihi Bilgi Platformu/Hasan Gürdal)
(168) VLADIMIR GARDIN( 1877-1965) Rus Aktör ve Film Yönetmeni.Rus sinemasının artistik seviyesini yükseltmek için çalışmalarıyla tanınır. Dünyanın ilk sinema okulu VKIK’in kurucusudur.
(169) LEV KULEŞOV ( 1899-1970) Rus yönetmen,ve film teorisyeni. Kuleşov Etkisi olarak da bilinen, doğrudan doğruya, izleyicinin psikolojisini etkileme üstüne kurulu kurgu tekniğinin yaratıcısıdır.Sergei Eisenstein’ın hocasıdır.Tanınmış öğrencileri arasında, Vsevolod Pudovkin, Boris Barnet, Mihail Romm, Sergey Komarov, Porfiri Podobed ve Vladimir Fogel bulunmaktadır. (vikipedi)
(170) VSEVOLOD PUDOVKIN (1893-1953) Rus Yönetmen,Moskova’da I.Dünya Savaşı’nda Fizik ve Kimya eğitimi almışsa da sinemayla ilgilendi. Savaşta Almanlara esir düştü. 1918’de esir kampından kaçarak Rusya’ya döndü. Devlet Sinema Okuluna kaydolarak Lev Kuleşov’un öğrenisi oldu.
Sinemada Kurgunun önemini iyi bilen yönetmen, 1926’da Maksim Gorki’den uyarladığı ‘’Ana’’ filmiyle büyük ün kazandı.
1905 Rus devrimi esnasında,bir annenin politik düşüncesinin zamanla Marxist bilinçle evrimleşmesini konu edinir. Çalışan kadın sınıfı gözünden,kurgu teknikleri ve kamera açılarından yararlanarak bu devrim sürecini aktarmaktadır. (sinemantik.com/Hasan Gürdal)
(171) YAKOV PROTAZANOV ( 1881-1945 )Rusya sinemasının kurucularından, ve Sovyet film yönetmeni.1911 ile1918 arasında 80’e yakın film çekti..Çar dönemi sinemanın öncülerindendir.Devrim sırasında İstanbul’a sığınmış,sonra Rusya’ya tekrar dönmüştür. 1924 yapumu ‘’AELİTA’’ ilk rus kurgu bilim filmidir.Konusu:
Moskova’da bir genç,Mars’lı prenses’in tesirindedir.Uzay gemisi yaparak Mars’a gider,ve kral tarafından esir edilmiş çalışan sınıfı kurtarması için prensese yardım eder. Filmde Moskova’da geçen sahneler,Devrim sonrası Moskova görüntüleri arşiv niteliğindedir. Ayrıca Filmde,Devrimle oluşan yeni ekonomik politikanın yarattığı fırsatçı iş adamı figürü’de vurgulanmıştır. (sinemantik.com/Hasan Gürdal)
(172) DZIGA VERTOV (1896-1954) Sovyet Rus, belgesel film yönetmeni. Haber filmi ve belgesel sinemasının öncülerinden aynı zamanda sinema teorisyenidir. Belgesel film yapımında görüşleriyle Cinema-Verite akımını etkiledi.Sinemada kurguya karşıdır.Ona göre ‘Drama Burjuvanın elinde bir afyondur’ Sinemada Kameranın işlevi gözün göremediğini gören ve gerçeği yansıtan bir araçtır.
1917 Bolşevik ihtilalinde 22 yaşındaydı.ilk haber filmlerinde editör olarak çalışmaya başladı. Haber filmleri yönetmenliği yaptı.Gazeteci olarak Kino-Pravda’yı yönetti.Stüdyo,dekor,oyuncu gibi olanakları hiç kullanmadı.
2012 yılında ‘Sight & Sound’ dergisi,1929’’Man with a Movie Camera’’ filmini ,yapılmış en iyi 8 filmden biri olarak seçmiştir. Filmde (bir adam omuzunda kamera ile şehir yaşantısını dikkatli bir gözlemle belgeler…..)
Vertov kuralları bugün de yaşamaktadır.Cinema-Verite onun üslubuyla gelişti.1960’larda ve 1970’lerde,yeniden ilgi görmeye başladı.Bağımsız sinemacıları etkiledi. İngiltere’de ‘Free Cinema’ akımı,Kuzey Amerika’da ‘Direct Cinema’ akımı ve Kanada’da ‘Candide Eye’ televizyon seri filmleri bu gelişime örnek teşkil eder. 2014 yılında Amerika’da ‘Cinema Eyes Honors’ Ödülü verilmiştir. (sinemantik.com/Hasan Gürdal)
(173) RAFAELLO GIOVAGNOLI ( 1838-1915 ) İtalyan yazar ve politikacı.1874’de yazdığı Spartak romanıyla ,Romalı köle Spartaküs isyanını anlattı. Bunun dışında tarihi denemeleri,ve yazıları vardır. Spartaküs romanı birkaç kere değişik isimlerde filme çekilmiştir. En ünlüsü Stanley Kubrick ve Anthony Mann’ın yönettiği, Kirk Douglas ve Laurence Olivier ve Tony Curtis’in oynadığı 1960 yapımı ‘’Spartacus’’ filmidir. (wikipesia) (www.sinemantik.com)
(174) MARIUS HOLDT (1877-1974 )Danimarkalı görüntüyönetmeni ve yapımcı.36 filmde görüntü yönetmenliği yaptı. Yapımcı olduğu 2 film vardır.
(175) HEINRICH BEISENHERZ ( 1891-1977 ) Alman yapımcı ve Sanat yönetmeni olarak çalıştı. 17 filmde sanat yönetmeni, 38 filmde yapımcı gözükmektedir.
(176) FERDINAND DUCHENE ( 1868-1956 ) Fransız hukuk adamı ve yazardır. Cezayir’de yargıç olarak çalıştı.Arapça öğrendi,Cezayir dilinde bir düzine roman yazdı. ‘’ Les Barbaresques’’ adı altında bunları yayınladı.1921 yılında Cezayir Edebiyat ödülü verilmiştir.
(177) 1926 yılında ‘’Beş Dakika’’ isimli bir film çektiği söylenmekle birlikte,hiçbir kaynakta izine rastlanmamıştır.
(178 ) 1931 yılında resmen İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlanan, 1934 yılında Şehir Tiyatrosu adını alan Darülbedayi günümüzde faaliyetlerini İstanbul genelindeki sahnelerde sürdürmektedir. (wikipedi)
(179) Nijat Özön, Türk Sinema Tarihi.
(180) Gelenbevi, “Muhsin Ertuğrul”,
(181) İHSAN İPEKÇİ ;( 1901-1966 ) selanik doğumludur. Romanlarında İHSAN KOZA adını kullanmıştır. Başbakanlardan İSMAİL CEM’in babası,ABDİ İPEKÇİ’nin amcasıdır.Aynı zamanda Nazım Hikmet’in patronu,yoldaşı,kalem arkadaşıdır.İpekçilerin ilk kurdukları iş Eminönü’nde ‘’Selanik Bonmarşe’sidir.İpek kumaşlar yanında fotoğraf ve filmmalzemeleri satarlar.Belediye dükkanı yıkınca iş değiştirmek zorunda kalırlar. Berlin’e okumaya giden İhsan İpekçi, dönüşte ailesini sinema işine girmeye ikna eder. 1923’te Elhamra, 1924’ten itibaren de Melek (sonraki adıyla Emek) sinemasının işletmesini alırlar.
1928 yılında İpek Film’i kurar ve yerli film üretmeye başlar.Nazım Hikmet’in 1938-1950 hapisteyken yazdığı romanları,İhsan Koza adıyla yayınlatan İhsan İpekçi’dir.
(182) REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956) Milli Edebiyat Döneminde önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil Gece, Yaprak Dökümü ve Anadolu Notları gibi eserlere imza atmış Türk roman, öykü ve oyun yazarıdır. Müfettişlik görevi ile Anadolu’da gezdiği için Anadolu insanını yakından tanımıştır. Eserlerinde Anadolu’daki yaşamı ve toplumsal sorunları ele almış; insanı insan-çevre ilişkisi içinde yansıtmıştır. Arap alfabesiyle basılmış olan ilk üç hikâye kitabını sonradan Latin alfabesiyle tekrar yayımlanmıştır. Hikâyelerinde genelde aşk, aile, çocuk, ahlak ve buna bağlı olarak gelişen bireysel ve toplumsal konular işlenmiştir. Eserlerde geleneksel karşısında yeniyi sunma, Cumhuriyet ideolojisini yayma çabası görülür. (vikipedi)
(183) FRANCOİS VICOMTE DE CUREL ( 1854-1928) Fransız Roman ve Tiyatro yazarı’.Academie Francaise’ üyesiydi. (Wikipedie-Libre)
(184) CLAUDE AUTANT-LARA (1901-2000) Avrupa Parlamentosu milletvekili,Fransızfilm yönetmeni. Fransa’da başladığı eğitime,İngilterede devam etti. Jean Renoir’ın filmlerinde çalıştı.Çektikleri genelde provokatif filmlerdi.(Bir filmin zehiri yoksa,o film değersizdir) sözü ona aittir. 1960’larda Yeni Dalga hareketinden kopmuş,ve popülerliğini kaybetmiştir.1989’da Avrupa Parlamentosuna seçilince yine meşhur oldu. 1947’’Le Diable au Corps’’ 1949’’Occupe toı D’Amelie’’ 1953’’Le Bon Dieu sans Confession’’ 1954 ‘’Le Rouge et le Noir’’ 1958’’En Cas de Malheur’’ 1961’’Tu ne Tueras Point’’ öne çıkan filmleridir.TV dizi filmler dahil 51 film yaptı,15 senaryo yazdı. (www.sinemantik.com)
(185) LE BOIS DES AMANTS/ yönetmen:Claude Autant-Lara/ senaryo: Francois De Curel,Claude Autant-Lara,Rene Hardy / görüntü: Jacques Natteau /müzik: Rene Cloerec / oyuncular: Laurent Tarzieff, Erika Remberg,Horst Frank, Gert Frobe / Fransa / 1960
(186) Âlim Şerif Onaran, s.183-187.
(187) Siyah Kültür Sanat Dergisi/ Bir filmin hikayesi:Kaçakçılar /Serhat Fırat Çakıcı / 23.4.2021
(188) NICOLAS FARKAS ( 1890-1982 ) Romanya doğumlu görüntü yönetmeni ve senaryo yazarı. 1934 ’The Battle’ ve 1935 ‘Variete’ bilinen filmleridir. 7 senaryo yazmış,48 filmde görüntü yönetmeni olmuştur.
(189) HASAN FERİT ALNAR (1906-1978): Besteci,Türk Beşleri’nden biridir. Klasik Türk müziği ögeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır. Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto, Viyolonsel Konçertosu en önemli eserlerindendir.
Viyana yıllarında tamamen çok sesli müziğe yönelen sanatçı, ilk çok sesli eselrlerini öğrenimi sırasında yazdı. Öğrenim yıllarında yaptığı Türk Suiti (1928), Trio Fantezi (1928), Keman ve Piyano için Suit (1930) gibi besteler Viyana’da ve İstanbul’da seslendirildi.
Viyana’daki öğrenim yıllarında Paris’e giderek film müziği alanına girdi. Muhsin Ertuğrul ile tanışarak 1931 yapımı İstanbul Sokakları‘nda filminin müziğini yaptı. Muhsin Ertuğrul’un bir operet bestelemesini istemesi üzerine, İstanbul’da geçirdiği 1931-1932 kış tatili sırasında Galip Arcan‘ın Yalova Türküsü adıyla uyarladığı bir Fransız komedisinin müziğini besteledi; böylece müzikli komedi yazan ilk Türk bestecisi oldu. Darülbedayi tarafından sahnelenen eserin orkestrasyonunu ve .Orkestra şefliğini yaptı. 1955-1960 yılları arasında Devlet Tiyatroları bünuyesindeki Ankara Operası’nın Genel Müzik Müdürü olarak görev yaptı. 1961 yılında emekli olduktan sonra bir süre Viyana‘da yaşayan ve Orta Avrupa kentlerinde konserler yöneten Alnar, 1964’te Ankara’ya dönerek 1978’deki ölümüne kadar Ankara Devlet Konservatuvarı‘nda armoni, form bilgisi ve orkestralama dersleri vermiştir. (vikipedi)
(190) . “On Yılın Sinema Tarihi”, Cumhuriyet, 29 Ekim 1933.
(191) Vakit, 29 Nisan 1932. Gerçekten de aynı yıl sonlarında yönetmenliğini yine Muhsin Ertuğrul’un yaptığı ve ilk sesli Yunan filmi olan Fena Yol (O Kakos Dhromos) İpek Film Stüdyosu’nda çekilir. Bkz. Hikmet Feridun, “Stüdyonun bahçesinde kocaman bir Yunan köyü kuruldu”, Akşam, 21 Şubat 1933.
(192) [Fikret Adil], “İlk film stüdyoları işe başladı”, Vakit, 16 Haziran 1932
(193) GOETHE MADALYASI / Sonraları Goethe Institut adını alacak olan Deutsche Akademie 1925’teWeimar Cumhuriyeti tarafından kuruldu.Almanca’nın yurt dışında tanıtılması ve uluslararası kültürel değişime özel katkı sunan kişileri Goethe Madalyası ile ödüllendiriyordu. 1935-1942 yıllarında Nazi Felsefesinin tesirinde kalmıştır. (vikipedi)
(194) NİZAMETTİN NAZİF TEPEDELENLİOĞLU ( 1901-1970) Türk gazeteci ve yazardır.Deniz Harp Okulu, Hukuk Fakültesi, Yüksek Ticaret Okulu ve Moskova Üniversitesi‘nde öğrenim gördü. Milli Mücadele‘ye katılarak Hâkimiyet-i Milliye‘de gazeteciliğe başladı. Yeni Hayat dergisinin Baş Yazarı iken, Halk İştirakiyun Fırkası davasında yargılandı, beraat etti.
Son yazıları Yeni İstanbul‘da yayınlandı. Kara Davut adlı tarihi romanıyla tanındı. (vikipedi)
(195 ) Alim Şerif Onaran, Türk Sineması, 29./İnsan&İnsan (3/10 Güz/ 2016)
(196 ) ATIF KAPTAN ( 1908-1977) Asıl adı Atıf Terzioğlu’dur. 1928 Dar-ül bedayi’de “Hamlet” oyunuyla sanat hayatına başladı. Aynı yıl sinema oyunculuğuna da adım attı. “Bir Millet Uyanıyor” filminde “Yahya Kaptan” rolüyle büyük beğeni toplayınca,soyadını Kaptan olarak değiştirdi. “Kaptan Tiyatrosu” adlı bir topluluk kurup, tüm Anadolu’da turnelere çıktı. Tiyatroyu bırakıp sinemada yoğunlaşan sanatçı, 300’den fazla film çevirdi. (vikipedi)
(197 ) Evrensel/ Atıf Terzioğlu’ndan Yahya Kaptan’a Atıf Kaptan/ Mesut Kara Makalesi/ 7.8.2016
(198) MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e (1881-1938) ilk film teklifi Kemal Film sahibi Şakir Bey’den gelmiş. Atatürk 19 Ocak 1923 de İzmit’de İzmit Sinemasında İzmit halkı ile buluştuğunda ona çekine çekine kendisini filme almak istediklerini söylemiş. O da “Çekinmeyin, sinema sanatının icabatı ne ise söyleyin hemen tatbik edelim.” demiş.
Bir başka anıda ise yine Kemal Film, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bir film çekiyormuş. Çekimler uzun sürünce Atatürk Nurettin Baransel’e filmin neden bitmediğini sormuş. O da “Çünkü size ait sahnelerin çoğu hareketsiz resimlerden ibaret.” Demiş. Bunun üzerine sinirlenen Atatürk: “Ben hayattayım. Milli mücadeleye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem halihazırda mevcut olduğuna göre çağırdığınız anda bana düşen vazifeyi yapmadım mı? Böyle bir teklifle karşı karşıya kalsam memnuniyetle kabul eder, bir artist gibi filmde rol alır, hatıraları canlandırırım. Bu, milli bir vazifedir. Çünkü Türk gençliğine bu mücadelenin nasıl kazanıldığını canlı olarak ispat etmek, hatıra bırakmak bu filmle mümkün olacaktır.” demiş.
‘’Bir Millet Uyanıyor’’ filmi için doğrudan doğruya Mustafa Kemal Atatürk’ün de dahil edilmesi düşünülür ve Atatürk’e kamera karşısına geçmesi teklif edilir. Teklifi eser sahibi Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu yapar.
Atatürk’e önce senaryo gönderildi ve filmde rol alıp alamayacağı soruldu. Atatürk’e teklif edilen rol, 10’uncu Yıl Nutku’nu okumasıydı. Atatürk, teklifi kabul ederek çekim ekibini Ankara’ya davet etti. Sonrasında yaşananları Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, şöyle anlatmıştı:
Atatürk Çankaya’da bizi kabul etti. Biraz izahat istedikten sonra fon olarak getirdiğimiz kara örtünün önüne geçti ve nutkunu irada başladı. Makine rahat rahat işliyor, şefin sesi çok rahat değiştirebiliniyordu. Bu arada sol taraftaki bir kapının önünde bayan Afet, bir milletvekili ve General Kazım beliriverdi. Üçü de yüksek sesle konuşuyorlardı. Atatürk’ün yüzünde ani bir değişiklik oldu, onlara dönüp seslendi; “Susunuz! Film çeviriyoruz. Salona gidiniz.” Atatürk’ün siniri bozulmuştu bir kere… “Bırakalım” dedi. Filmcilerin ısrarıyla devam etti. O sırada bahçıvanla birkaç kişi kapının yanında gülüşmeye başlamasın mı? Atatürk bu kez gürledi; “Ne o? Biz burada komedya mı oynuyoruz, yoksa bir devlet şefi gibi halka mütalaamızı mı bildiriyoruz. Bu ne terbiyesizliktir? Gülmeyiniz, çekiliniz, yıkılınız, gidiniz?” Sonra nutkunu tamamladı. Filmcileri uğurladı.
Filmin Atatürklü bölümleri İstanbul’da banyo edilir ve bir kez daha gözden geçirilirken Muhsin Ertuğrul ve Nazım Hikmet kendi aralarında “Keşke başka açılardan da çekselerdi. Ses daha iyi olabilirdi” vs… şeklinde eleştiriler yaparlarken birden Atatürk’ün sesi duyulur perdeden “Burada komedya mı oynuyoruz? Çekiliniz! Yıkılınız!” Önce korkarlar Atatürk yanlarında mı diye. Sonra anlaşılır mesele. Meğer Çankaya Köşkündeki çekim esnasında Atatürk’ün o sözlerini de kayda almışlardır.
Ne var ki Çankaya Köşkü’nde çekilen sahneler, bilinmeyen nedenle ‘Bir Millet Uyanıyor’da yer almadı. Nazım Hikmet’in laboratuvarda izlerken seste sorun olduğu yönündeki eleştirisinden dolayı Atatürk ile yapılan çekimlere filmde yer verilmediği yönünde tahminler bulunuyor.
1930’lu yıllarda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) de İstanbul’da bulunduğu ve devlet işlerinden fırsat bulduğu zamanlarda Beyoğlu’daki sinemalarda film seyretmeye gider. 22 Ocak 1932’de Opera Sinemasında “Çanakkale” filmini izledikten sonra, bu sinemanın işletmecileri olan Mehmet Rauf ve Cemal Beylerle sohbet ederken onlara, sinemada neden az izleyici olduğunu sorar. Mehmet Rauf ve Cemal Beyler, yalnız kendilerinin değil, tüm sinemacıların en büyük sorununun vergi olduğunu ve bilet fiyatlarının pahalılığı nedeniyle halkın sinema salonlarına gelemediğini söyleyince Mustafa Kemal, dönemin Maliye Bakanı Fuat Ağralı’ya emir vererek, sinema işletmecisi ve salon sahiplerini rahatlatan vergi indirimini sağlar. (cemil Filmer hatıralarından)
(199) Fikret Hakan, Türk Sinema Tarihi, (İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 2012), 63.
(200) Baha Gelenbevi, “Muhsin Ertuğrul”, 3-4.
(201) MAREŞAL KLIMENT YEFROMOVİÇ VOROŞİLOV ( 1881-1969 ) Sovyet asker ve siyasetçi.Kömünist Parti yöneticisi. Türk Kurtuluş Savaşı‘nın sürdüğü yıllarda askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkıda bulunması amacıyla Ankara‘ya gönderildi.
1925-1940 arasında Halk Savunma Komiserliği yaptı. II. Dünya Savaşı‘nda Leningrad Savunması‘nı yaparak Wehrmacht‘ın kenti ele geçirmesini önledi. Savaş sonunda Mareşal rütbesine terfi ettirildi. ve 1947’de Politbüro üyesi oldu. 1953-1960 arasında Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığı yaptı.
Voroşilov’un bir heykeli Taksim Cumhuriyet Anıtı‘nda Atatürk’ün ardında yer alır. Atatürk’ün ardında bulunan Sovyet general Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov‘un heykelleri de Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye yapılan Sovyet yardımına duyulan minnettarlığı simgeler. (vikipedi)
(202) 1933 SOVYET HEYETİ : SSCB ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin artarak devam ettiği görülmekteydi. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, TBMM dördüncü dönem üçüncü toplanma yılı münasebetiyle yaptığı konuşmasında Sovyet Rusya’ya bakışı ve gelinen noktayı şu şekilde ifade etmekteydi:
“Efendiler! Bu sene, mümtaz bir Sovyet Heyeti’nin cevap ziyaretini kabul ettik. Bu ziyaretin onuncu yıl bayramına tesadüf ettirilmesi, iki memleket arasındaki münasebetlerin derin samimiyetini gösteren mesut bir vesile olmuştur.On beş senedir türlü imtihanlardan daha kuvvetli çıkmış bir dostluğun daima yüksek kıymeti haiz olması, beynelmilel sulh için değerli ve ehemmiyetli bir amil olduğundan tereddüd edilemez ‘’’
İsmet Paşa’nın Moskova’yı ziyaretinden sonra 1933 yılında iade-i ziyaret etmek üzere SSCB Başkanı Vyaçeslov Mihayloviç Molotov’un Ankara’yı ziyareti kararlaştırılmıştı. Bu sırada Molotov hastalanmıştı. Bu beklenmedik duruma rağmen ziyaret ertelenmemiş , sadece katılacak heyette bir takım değişiklikler olmuştu.
Voroşilov heyetinin geleceği belirlenince gerekli diplomatik hazırlıklar da başlatılmıştı. Voroşilov’un Türkiye ziyaretinin hem Türkiye’de hem de dünyada büyük yankılar uyandırmış olması ev sahibi olarak Türkiye’yi heyecanlandırmış ve iyi bir misafirperverlik için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamıştı. Türkiye’de cumhuriyetin ilanının onuncu yıldönümü anısına resmi bir ziyaret yapacak olan Varoşilov heyetinde kendisinden başka “Dışişleri Halk Komiser Yardımcısı Karahan, Eğitim Halk Komiseri Bubrov, Eğitim Halk Komiser Yardımcısı Krjijanovski, SSCB Süvari Kuvvetleri Komutanı ve Devrimci Askeri Sovyet Üyesi Budiyanni, Sovyet yönetmen SergeiYutkevich”bulunacaktı.
Programa göre misafirleri getirecek olan İzmir Vapuru, askeri mihmandar ve Dışişleri Bakanlığı Özel Kalem Müdürü 24 Ekim’d e Sivastopol’da olacak, 25 Ekim’de misafirler Sivastopol’dan hareket edecek ve İstanbul’a geleceklerdi. İzmir Vapuru iki torpido muhbiri ile bir tayyare filosu boğaz methalinde karşılaşacak ve limana kadar kılavuzluk edecekti.
26 Ekim tarihinde İzmir Vapuru Türkiye sahillerine yaklaşırken Voroşilov, Başvekil İsmet Paşa’ya vapurdan şu telgrafı gönderir: “Türkiye sahillerine yaklaşırken, yakında yapacağımız ve milletlerimizarasındaki sarsılmaz dostluğu daha ziyade kuvvetlendireceğine emin bulunduğumu telakki münasebetiyle derin memnuniyetimi zatî devletlerine arz etmekle bahtiyarım. Samimi selamlarımın kabulü zati devletlerinizden rica ederim’’.
Vapur boğazdan geçerken iki sahil boyunca biriken İstanbul halkı heyeti büyük tezahüratlarla karşılamıştı. Sonra misafirler Tophane rıhtımına çıkmışlar ve burada Vali Muavini, Emniyet Müdürü tarafından karşılanmışlardı. Rıhtımda askerî merasim yapılmış ve Sovyet marşı çalınmıştı.
Bu karşılama töreninden sonra misafirler, otomobillerle dinlenecekleri Pera Palace Oteli’ne gitmişti. Saat 13.45’de ise Vali ve Belediye Reisi, Pera Palace Oteli’nde misafirlerin şerefine bir öğle yemeği verdi.
19.30’da özel bir tren ile Ankara’ya hareket edileceğinden Tophane Rıhtımı’ndan Haydarpaşa’ya hareket edilmişti. Misafirlerin trenle Ankara’ya gideceğini öğrenen İstanbullular gara saatler öncesinde gelmişlerdi. Misafirler halkın büyük tezahüratları ve “Yaşasın dost Sovyet hükümeti” sesleri ile karşılandı.
*Heyetin Ankara’ya Gelişi Heyetin Ankara ziyareti dört gün sürecekti.
27 Ekim 1933 Cuma günü heyeti taşıyan özel tren 10.30’da Ankara İstasyonuna vardı. Heyeti Başvekil İsmet Paşa ve Erkân-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşalar karşılamış, Voroşilov, Rus milleti ve hükümeti namına Türk milletini ve ordusunu selamladığını ifade etmişti. İkamet edecekleriAnkara Palas oteline geçildi.
Saat 17.00’da misafir heyet Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edildi. Kabulde heyetin dışında Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey’le Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi M.Suriç ve Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Hüseyin Ragıp Bey, Ankara Valisi Nevzat Bey ve erkan da hazır bulunmuştu.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu kabulünde daha önce gündemde olan Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Boğazların silahsızlandırılması noktasındaki durumunun Türkiye lehine değiştirilmesi girişimlerine değinildi.
Akşam 20.30’da misafirlerin şerefine Başvekil İsmet Paşa, bir ziyafet vermiş ve yemeğin sonunda bir de konuşma yapmıştı. Bu konuşmasında daha milli mücadele yıllarında Sovyet Rusya ile başlayan dostluktan ve kendisinin 1932 yılında Moskova’ya yaptığı ziyarete dair hatıralarından bahsetti. İsmet Paşa’nın bu konuşmasına cevaben Voroşilov, şöyle devam etmişti: “Başvekil Hz. milletimizin birbirine gayet sıkı dostluk bağlarıyla bağlı olması, keyfiyeti bütün cihana malumdur ve hiçbir yerde ve hiçbir kimsede şüphe uyandırmamaktadır”. “Türk Milleti’nin kahramanca yaptığı kurtuluş mücadelesini övüyor, ekonomik ve kültürel bağların kuvvetlendiğini belirtiyordu. Ufukta görünen saldırı niyetleri karşısında savunma olanaklarının artırılmasının üzerinde duruyor. Tüm silahsızlanma önerilerinden sonra ilk defa Voroşilov, bu iki memleket ordularının güçlerinin artırılmasından ve gelişmesinden söz ediyordu”.
heyetle birlikte gelen Rus muharriri Zarhi tarafından Türk inkılâbını tasvir ve hatırası için çevrilecek film için hazırlıklar yapılmış ve çalışmalar da başlamıştı.
29 Ekim 1933 de misafirler cumhuriyetin onuncu yıldönümü merasim ve şenliklere iştirak ettiler. Voroşilov törenlerde gördükleri, özellikle, ordu hakkındaki intibaını da Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte dile getirmişti. : “Geçit resminde gördüğüm, ordu, ellerine Türkiye Cumhuriyeti’nin istiklalinin tevdi olunabileceği bir muhafızdır ve bu ordu aynı derecede sulhün kuvvetli bir istinatgâhıdır. Bu mükemmel geçit resmini idare edenlerle geçit resmine iştirak edenlerin hepsini selamlıyorum’’
Gece düzenlenen baloya Voroşilov ve Mustafa Kemal Paşa birlikte gelmişti. Burada Voroşilov, Rus halk dansı yapınca buna karşılık Mustafa Kemal Paşa da zeybek oynayarak jest yapar. Gece boyunca yapılan görüşmelerde dünyanın yeni bir savaşın eşiğinde olduğu noktasında fikir teatileri yapılır. Hatta Voroşilov Mustafa Kemal’e, “Bu harbde Şark ordularının Başkumandanlık vazifesini siz görecesiniz”, der.
Heyet,30 Kasım pazartesi akşamı saat 21.50’de Özel tren Eskişehir-Kütahya-Balıkesir güzergahıyla İzmir’e hareket edecekti. Eskişehir’de tayyare müesseselerini ve şeker fabrikasını gezme fırsatı buldular.
1 Kasım Çarşamba günü saat 9’da İzmir’e gelebilmişti.Heyeti Devlet erkânı askerî merasim ile karşılamıştı. Ziyaret esnasında İzmir’in sanayi kuruluşları ve sivil örgütleri ziyaret edilmişti. Voroşilov, İzmir’de onuruna verilen bir yemekte şöyle der:
” Dünyada iki ideal vardır. Biri biz, diğeri siz diyerek iki devrimin sosyalist devrimler ve ulusal savaşlar çağını açtığını vurgular.
Bu ziyaretin anısına da belediyenin kararıyla İzmir’de büyük bir caddeye ‘’Voroşilov Caddesi ‘’adı verilir. Ertesi gün Efes harabeleri ve Bergama Harabeleri gezilir. İzmir vapuru ile İstanbul’a dönülür. Çanakkale boğazından geçerken,Çanakkale Savaşı muharebe yerlerini görmek istediler. İstanbul’da Pera Palas Otelinde kaldılar. 7 KasımSalı gününe kadarTopkapı Sarayı’nı, Asar-ı Atika Müzesini ve Evkaf Müzesi’ni Dolmabahçe Sarayı’nı, İstanbul Kız Muallim Mektebi’ni, Beykoz Dericilik Fabrikası’nı gezmişler, Darülbedayi tiyatrosunda bulunmuşlardı.
Rus Heyeti’nin Türkiye’de bulunduğu sıralarda Sovyet Rusya’da Ekim Devrimi’nin 16. yıldönümü kutlanmaktaydı.
Sovyet Heyeti’nin 13 günlük Türkiye ziyareti 7 Kasım 1933’te sona erdi.Sonuç olarak: İki dünya savaşı arasında tesis edilmeye çalışılan bu dostluk Kliment Yefromoviç Voroşilov Heyeti’nin Türkiye’yi ziyaretiyle daha da bir anlam kazanmış oldu.
Kaynak: ‘’Atatürk Günlükleri ve tarihten notlar- Voroşilov Heyetinin Türkiye’yi ziyareti makalesi’’
(203) SERGEI YUTKEVICH ( 1904-1985 ) St.Petersburg doğumlu Rus senarist ve yönetmen.Genç Sovyet sinemasının öncülerindendir. 1956 ’’Othello’’ filmiyle Uluslararası tanındı. 1933 yılında Türkiye Cumhuriyetin 10.yıl kutlamaları için Rusya’dan gelen resmi heyetle geldi ,ve, 1934’’Ankara Türkiye’nin Kalbidir’’ belgeselini çekti .14 senaryo yazdı 32 film yönetti.1982 yılında Venedik Festivalinde ‘’ONURSAL GOLDEN LION ödülü verildi. 10 ‘dan fazla ödül sahibidir. (sinemantik.com)
(204) TÜRKİYENİN KALBİ ANKARA : Film Başbakan İsmet İnönü’nün Türkiye’nin gelişimi ve Sovyetlerle olan dostluğumuzu anlatan girişte okuduğunuz konuşma ile açılır. Arkasından yaşlı bir çoban ve fotografik açıdan güçlü bozkır görüntüleri karşımıza çıkar. Hemen bu aşamadan sonra filmle ilgili ikinci ilginç olay karşımıza dikiliyor. 10. yıl törenlerini kutlamak için köyünden Ankara’ya doğru yola çıkan yaşlı bir partizan (filmin orijinalinde bu kelime kullanılmış) evinden ayrılıp eşeği ile yola çıkar. Göğsünde madalyası vardır. İşin ilginç tarafı köy diye anılan yer çok belirgin kaya özellikleri ile ortaya çıkan Zir Vadisi diğer adı ile İstanos’dur. Bu yerleşim 1915 Ermeni Soykırımı ertesinde boşalmıştır. Ankara’nın hemen yakınındadır. 1933 yılında ise oldukça metruk görünmektedir. Günümüzde ise geriye sürekli yağmalanan Ermeni mezarlığından başka bir şey kalmamıştır. Yönetmenin bu mekânı bilerek mi kullandığı ise elimizdeki veriler ile bilemeyeceğimiz bir konudur. Ancak filmin bu kısmı soykırıma uğrayan bir halkın ardından kültürün de nasıl yok olup şekil değiştirdiğine dair çarpıcı bir örnektir.
Halk trenlere binip Adana, İzmir, Adana’dan Ankara’ya 10. yıl törenlerine gelmektedir. Bir yandan trenlerle gelen genç ve dinamik kitlelerle birlikte köylüler de kağnıları ile Ankara’ya doğru yoldadır. Birinci Meclis ve 1930 da yapımı biten yeni Sayıştay binasının önü geçit alanı gibidir. Arif Hikmet Koyunoğlu’nun tasarımını yaptığı Birinci Ulusal Mimarlık Üslubundaki Eski Sayıştay Binası birkaç yıl hizmetten sonra yıktırılmış yerine Avusturya vatandaşı Ernst Egli’nin tasarladığı daha modern bir bina yapılmıştır Bu binanın simgelediği modernlik filmde de ön plana çıkartılmaktadır.
Bu sırada genç Türkiye’nin izci oymakları da kutlama yapmaktadır ve flamalarda “İnönü Oymağı” yazısı da sıkça görülmektedir. Her kesimden insan Cumhuriyet’in 10. yılını kutlamaya koşmaktadır. Meclisin önündeki kısmen görünen “Cumhuriyetçiyiz, Milliyetçiyiz, Devletçiyiz, Laikiz, İnkılapçıyız, Halkçıyız” tabelasının ardından dönemin simge yapılarından Taşhan görünür ve görüntü kaybolur. Taşhan 1936 yılında yıkılmış ve yerine Alman Martin Elsaesser tarafından tasarlanan Sümerbank binası yapılmıştır.
Görüntü tekrar canlandığında üzerinde bayrak dalgalanan orak ve çekiç amblemli bir tak karşımıza çıkar. Üzerinde Rusça “Eski dost Türkiye, SSCB temsilcilerini bayramında görmekten büyük bir memnuniyet duymaktadır. Türkiye her zaman eski arkadaşlarına sadıktır” yazmaktadır. Bu takın gerçekte nerede olduğu ya da yapılmış olup olmadığı hakkında elimizde bir bilgi yok. Yazı Kurtuluş Savaşı sırasında yapılan hayati yardımın ve sonrasında sürdürülen ilişkilerin hatırlatılmakta olduğu hissini uyandırıyor. Hatta sonundaki sadakat vurgusunun, daha önce savaşılan ülkelere yakınlaşılmasına karşın bir sitem ve uyarı içerdiği hissiyatına kapılırsak, çok da yanlış bir çıkarım yapmayız. 1921 yılında Sovyet Rusya ile imzalanan anlaşma sonrasında bir yıl içerisinde çok ciddi boyutlarda cephane ve maddi yardım alınmıştır. Bu yardımın Ankara hükümetinin hedeflediği askeri sonuçlara ulaşmasında katkısı göz ardı edilemez.
Sonraki sahne Sovyet heyetinin İstanbul’a görkemli gelişini anlatmaktadır. Heyet hükümetin yolladığı İzmir Vapuru ve iki refakatçi torpido ile Sivastapol’den alınmıştır. Ayrıca gemide Dışişleri Bakanlığı Özel kalem müdürü ve askeri ataşe de refakatçi olarak bulunmaktadır.[2] Sovyet Heyetinin en önemli isimleri Harbiye Komiseri Voroşilov, Suvari Umum Müfettişi Buduyoni ve Maarif Komiser Muavini Krijanovski idi. Özellikle Voroşilov ve Buduyoni Kurtuluş Savaşından beri Türkiye ile yakın ilişkiler içerisindedir. Özellikle Voroşilof’un figürünün Atatürk ile birlikte Taksim Cumhuriyet abidesinde de yer aldığını unutmamak gerekir.
İzmir Vapuru ve iki torpido İstanbul Boğazına giriş yaparlar, halk coşku içinde heyeti karşılar. Bir uçak filosu da heyeti selamlar. Karşılayan teknelerin üzerinde sendika flamaları ve Sovyetler Birliği bayrağı göze çarpar. Bir yandan da 10. Yıl Marşı çalmaktadır. Heyet de büyük coşkuya karşılık vermektedir. Kıyılarda halk el sallamaktadır. Bunun yanında dönemin İstanbul boğazı yapılaşmasını gösteren eşsiz bir belgesel gözlerimizin önündedir. Hayranlık ve şaşkınlıkla Rumeli Hisarı ve Ortaköy gibi semtleri izleriz. Gemi Karaköy’e yanaşır ve bando Enternasyonal’i çalmaya başlar, arkasından da İstiklal Marşı’nı çalar. Bu büyük ihtimalle iki marşın da arka arkaya çalındığı tek filmdir. Bir yandan dünya işçi sınıfının Enternasyonal’i İstanbul sokaklarında çınlamaktadır hemen arkasından ise İstiklal Marşı onu takip etmektedir.
Heyet İstanbul’a varışının hemen ardından trenle Ankara’ya hareket eder. Tren yola koyulmuşken Ankara’nın havadan çekilmiş görüntüleri devreye girer. Bu havadan çekim Ankara Kalesi ve eski yerleşimi yeni yapılan binaları kıyaslamaktadır. Yeni yapılan Sayıştay, İş Bankası, İkinci Meclis binaları hemen dikkati çekmektedir. Kale yanında Hisar önü bölgesinde yanan ve yok edilen Ermeni mahallesi de olanca çıplaklığı ile görülmektedir. Kasapyan konağının yanına yapılan Pembe Köşk ise tüm görkemi ile yenilenmeyi ve yeni Türkiye’yi işaret etmektedir. Uçağın turu bozkırdan görüntüler ile son bulur.
Hemen arkasından heyetin Ankara’ya varışı görüntülenir. Garın önünde Sovyet ve Türk bayraklarının dalgalanırken İnönü Oymağı’na bağlı izciler karşılama töreni düzenler. Yine Enternasyonal eşliğinde halk ve izciler coşku ile Sovyet heyetini karşılamaktadır. Hemen arkasından tekrar İstiklal Marşı devreye girer. Başbakan İnönü’nün heyeti karşılamasından sonra başlarda görünen takın bir benzeri görülür. Üzerinde Orak Çekiç amblemi vardır ve üzerinde Rusça “Türkiye Cumhuriyeti’nin değerli dostu Sovyetler. Temsilcilerinizi yürekten selamlıyoruz” yazmaktadır. Fonda ise İstiklal Marşı çalmaktadır.
Film bu aşamadan sonra siyasi kimliğinden biraz uzaklaşıp belgesel nitelikleri ön plana çıkartır. Ankara’nın coğrafi özelliklerin kısaca anlatımının ardından tarihin ve üzerine kurulu olduğu Yunan, Bizans ve Roma kültürlerine değinir. Augustus Tapınağı ve tarihi eserler görüntülenir. Ankara’nın köklü kültürel tarihi üzerine başkentin inşa edildiği işaret edilir. Bu safhadan sonra eski şehrin fakirliği muhtemelen şehrin içinden olmayan metruk köy manzaraları ile anlatılmaya başlanır. Ağlayan çocuklar, uçuşan sinekler, kağnılar, yıkık evler ve fakirlik olanca çarpıcılığı ile gözümüze sokulmaktadır. Şehrin bu kadar görkemli bir tarihi kültürden sonra nasıl aniden fakirleştiğine dair bir söylem yoktur. Bunu da gayrı resmi tarih sayfalarından kolayca öğrenebiliriz.
Heyetin halk arasına karışıp halk dansları ve Seymen gösterilerini izlemelerinden sonra yeni Ankara’nın övülmeye başlanır. Ulus Atatürk Heykeli ve meydanı olanca çağdaşlığı ile gözlerimizin önüne serilir. Kağnıların yerini otomobiller almış, hepsi şapka giyen halk sokakları doldurmuştur. Birinci ve İkinci Meclis, Sayıştay binaları ile başlayan görsel tur Genelkurmay, İş Bankası, Merkez Bankası, Hıfzı Sıhha, Ziraat Fakültesi, Halkevi, Etnografya Müzesi, Sağlık Bakanlığı, Numune Hastanesi, Kızılay Binası, Konservatuar ve Kız Enstitüsü ile devam eder. Yeni çağdaş Ankara eskisinin fakirliği üzerine kurulmaktadır. Bilim adamları laboratuvarlarda, müzik öğrencileri konservatuvarda, Kız öğrenciler enstitüde yetişmektedir. Yeni eskiden tamamen bağımsız bir şekilde tasarlanmaktadır. Bu sırada filmin başında Zir Vadisi’nden yola çıkan yaşlı partizan da izci bir genç kız ile tüm bu gelişmeleri hayranlıkla izlemektedir. Bize ertesi günün bayram olduğunu müjdelerler.
Filmin son bölümü aslında yıllardır televizyonlarda sıkça gördüğümüz Cumhuriyet’in 10. yıl törenleridir. Yabancı misyon yerini alır, İstiklal Marşı’nın ardından Atatürk yakasında Halk Fırkası amblemi olduğu hâlde 10. yıl söylevine başlar. Söyleve gelişen Türkiye görüntüleri ve coşku ile kutlayan halk eşlik eder. Çubuk barajının inşaatı ve ürün kalitesi, ekonomik başarısı oldukça şaibeli Yün-İş fabrikası da ilerleme olarak gösterilir[3].10. Yıl Marşı’ndan sonra diğer ülke yöneticileri ve ardından resmi geçit görüntüleri ekrana hâkim olur. Mareşal Fevzi Çakmak gözetiminde piyadeler, süvariler tanklar ve son olarak uçaklar geçiş yapar. Her şey bir övünç kaynağıdır. Ordudan sonra ellerinde flamaları başlarında fötr şapkaları ile CHF korteji ve Seymenler geçer. Şehrin çeşitli aydınlatma görüntülerinden sonra heyetin gardan uğurlanması ile film sona erer
Sovyetler Birliği ile Türkiye ilişkiler Kurtuluş Savaşı sırasında alınan yardım ile doğru orantılı gelişmemiştir. Bu filmden sonra kültürel birtakım temaslar yaşansa da zaman ilişki zaman içinde azalmıştır. Bu ilişki ülkemiz tarafından bakınca zaten sorunludur. 1 Mayıs Emek Bayramı’nın kutlanmasının bile 1925 yılında yasaklandığı, Türkiye Komünist Partisi lideri Mustafa Suphi’nin 1921 yılında hükümet tarafından öldürtüldüğü bir ülkenin, komünist bir ülke ile ne kadar yakınlaşabileceği bellidir. Kuruluş ilkeleri arasında emeğin adının bile geçmediği bir ülkenin komünist bir yapı ile ilişkiye geçmesi son derece irrasyoneldir. Kemalizm ve sol arasında pozitif bir bağ kurmaya çalışan herkes bu noktadan yola çıkmalıdır. Ülkenin kuruluşunu dayandırdığı altı ilkenin arasına özgürlük, adalet, eşitlik, emek gibi kavramların yer almadığı; tüm dünya sınıfsal devrim mücadelesi verirken, şapka takmayı devrim olarak öne süren bir ülkeden bu filmi sansürlememesini bekleyemeyiz. Sovyetler Birliği ülkemizi ne kadar övse de yaranamamıştır. Film devlet eliyle yok edilmeye çalışılmış ise de unutulmaması gereken, gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi sevimsiz bir huyu olduğudur.
Geçtiğimiz aylarda filmi paylaşıma açtığım YouTube sitesinden bir e-posta geldi. Postada TRT’nin telif haklarının kendisinde olduğunu iddia ederek kaldırılmasını talep ettiği belirtiliyordu. Ham halde olan 4 ayrı bölüm kaldırıldı. Ancak belki de itirazlarım sonucunda alt yazılı bir versiyon paylaşımda kaldı. Filmin orijinal kopyasına bile sahip olmayan bir kurumun bu konudaki girişimi de ülkemize has bir durumdur. Henüz sitede olan filmin aşağıda yer almaktadır. (Yazan: Murat Erkman/ Alt Üst Dergisi)
(205) EDMOND GOULDING (1891-1959) İngiliz yazar ve film yönetmeni. Sessiz dönemde aktördü.Paramount firmasında çalıştı,sessiz kısa filmler çekti.Greta Garbo’nun oynadığı 1932 ‘’Grand Hotel’’,Errol Flynn oynadığı 1938’’The Dawn Patrol’’, Bette Davis’in oynadığı 1939’’Dark Victory’’, Tyrone Power’ın oynadığı 1946’’The Razor’s Edge’’, klasik kara film ‘’Nightmare Alley’’ unutulmaz filmleri arasındadır. (www.sinemantik.com)
(206) GRAND HOTEL / BÜYÜK OTEL / yönetmen Edmund Goulding: senaryo: William A.Drake/görüntü:William H.Daniels/Müzik: William Axt, Charles Maxwell/oyuncular: Greta Garbo,John Barrimore,Joan Crowford,Wallace Beery/MGM/ABD 1932
(207) FRANK BORZAGE (1894 – 1962)F.W.Murneau’nun tesirinde kalmış bir Amerikalı yönetmen. Görsel romantizm içinde kendi sinema dilini oluşturdu.Janet Gaynor,Charles Farrell gibi oyuncularla çalıştı. 1927’de ‘’Seventh Heaven’’ filmiyle ilk OSCAR’ını aldı.1931’de ‘’Bad Girl’’ ile ikinci OSCAR’ını aldı.Bu dönemde yaptığı filmler çok beğenildi.
Aşk üzerine çektiği 1932 ’’A Farwell to Arms’’1929’ Lucky Star’’ gibi filmlerle I.Dünya savaşında geçen, romans veya depresyon gibi konuları işledi.1937 ’’History is made at night’’ ile Titanic faciasını işledi. Nazizmin yükselişini 1934 ’Little man.What Now?’’,1938 ’’Three Comrades’’,1940’’The Mortal Storm’’ filmlerinde konu edindi. Dini ögeli filmler yaptı.
Aktör olarak113 filmde oynadı,107 filmin yönetmenliğini yaptı.Sinema sanatına yaptığı katkılardan dolayı1955 ve 1957 yıllarında ‘’George Eastman House’’ödülü verildi.1961 yılında ‘Directors Guild of America’ Onursal DGA Ödülü verildi.1960 yılına Hollywood Bulvarına Yıldızı kondu. (www.sinemantik.com)
(208) ERNEST HEMINGWAY (1899-1961) Amerikalı romancı, hikâye yazarı ve gazetecidir. Basit yazma tekniği ve sade üslubuyla 20. yüzyıl kurgu romancılığını etkilemiştir. Nobel ve Pulitzer Ödülü sahibi yazarın çoğu eseri, bugün Amerikan edebiyatının başyapıtlarından kabul edilir.(wikipedi)
(209) A FAREWELL TO ARMS / AŞK FIRTINASI /yönetmen: Frank Borzage / senaryo: Ernest Hemingway, Benjamin Glazer, Oliver H.P.Garrett /Görüntü: Charles Lang / oyuncular: Helen Hayes, Gary Cooper, Adolphe Menjou ,Mary Philips, Jack La Rue , Blanche Friderici / ABD / Paramount / 1932
(210) HOWARD HAWKS (1896-1977 )Amerikalı,senarist,yönetmen ve yapımcı.Amerikan sinemasının yetiştirdiği en büyük yönetmenlerden biridir.Yaratıcı kabiliyeti ile unutulmaz filmler çıkarmıştır.Çok popüler ve saygı duyulan bir çok yönetmenin ilham kaynağı olmuştur.(örnek:Martin Scorsese,John Carpenter,Quentin Tarantino)
Üniversite yıllarında,yaz tatilinde ,arkadaşının yardımıyla,Los Angeles’de studyoda bir iş buldu. Art direktör’ünün olmadığı bir dönemde,Modern bir set kurarak Douglas Fairbanks’in takdirini ve arkadaşlığını kazandı. Bu olay sinemaya Girişini hızlandırdı.
İlk filmi ‘’ The Road to Glory’’ 1926’da çekildi.Ciddi konulu bu film kayıptır.Yapımcısı Sol Wurtzel , şöyle der ‘’Film yönetebileceğini ispat ettin,fakat Allah aşkına eğlenceli bir şey yap’’. İkinci filmi 1926 ‘’Fig leaves’’komedi olur ve eleştirmenlerden övgü alır.
Hawks her kategoride film yaptı.(Komedi,dram,western,Film Noir,gangster,bilim-kurgu). 1942’’Sergeant York’’ en iyi yönetmen dalında OSCAR’a aday gösterildi,fakat,tek OSCAR’ı 1975’te verilen ‘’Akademi Onursal Ödülü’’ oldu.
8 filmi (Library of Congress-National Film Registry) de kültürel açıdan önemli kaydıyla korunmaktadır.(The big sleep,Bringing up baby,His girl Friday,Red river,Scarface,Sergeant York,The thing from another World,Twentieth Century)
‘’Bringing up Baby’’filmi AFI’nın 100 yıl 100 film listesinde yer alır. AFI 100 yıl 100 güldürü listesine ise 3 filmi seçılmiştir.(Bringing up Baby 1938,His Girl Friday 1940,Ball of Fire 1941) (www.sinemantik.com)
(211) SCARFACE/ yönetmen: Howard Hawks/senaryo: Armitage Trail,Ben Hecht / görüntü: Lee Garmes,L.W.O’Connell/müzik : Adolph Tandler/Oyuncular: Paul Muni,Ann Dvorak,Karen Morley,C.Henry Gordon,Boris Karloff / ABD/ 1932
1932’de Tam da Amerika’da Gangsterler mevcut iken çekilmiş bir Film Noir’dır. Filmin başında Hawks bir mesaj verir ( Bu film Amerika’daki çete kanunlarına,güvenliğimizi ve özgürlüğümüzü artarak tehdit eder hale gelen bu duruma karşı takındığı vurdum duymazlığa bir eleştiridir.Bu filmdeki her olay gerçekte yaşananların yeniden canlandırılmasıdır.Bu filmin amacı,devlete bu konuda ne yapmak istiyorsunuz ?sorusunu yöneltmektir.Hükümet sizin hükümetiniz.Peki ya siz ne yapacaksınız?’’….)
Film sansürle ciddi sorunlar yaşar.bunun için 3 ayrı final hazırlanır, Ancak sansürün onayladığı final ile vizyona girer. 1983’te Brian De Palma Scarface’i ‘’Al Pacino’’yu oynatarak yeniden çekmiştir. (www.sinemantik.com)
(212) JOSEF VON STERNBERG (1864-1969) Avusturya’lı yönetmen ABD’de çalıştı ., 1928 ‘’The Last Command’’ ve 1928‘’The Docks of NewYork’’ filmi ile ismini Duyurdu.
Çocukluğu Viyane ve Newyork’da geçti.Gençliğinde Manhattan’da bir mağazada satış elemanlığı yaptı.Brooklyn’de film tamir işine girişi,sinemaya başlamasını sağladı.1925’’The Salvation Hunters’’ile yönetmen oldu. 1930’’Der Blaue Angel’’ ise Almanya’nın ilk sesli filmi oldu.
Sternberg,filmlerine bir ressamın bakış açısını katmayı bildi.Espresyonist ışıklandırma ve yapım tasarımından yararlandı.gösterişli setler,ve kostümler kullandı.Sternberg ideal iş arkadaşını Marlene Dietrich’te buldu.Beraber 7 film çektiler. Saf Marlene’i oynatarak ,Vamp bir Mavi Melek’e dönüştürdü. 35 film yaptı. Filmleri iki defa Oscar’a aday gösterildi.Çeşitli kuruluşlardan ONURSAL ödüller verilmiştir. (www.sinemantik.com)
(213) SHANGHAI EXPRESS / yönetmen: Josef Von Sternberg / senaryo: Jules Furthman, Harry Herwey / görüntü: Leo Garmes / Oyuncular: Marlene Dietrich, Clive Brook, Anna May Wong, Warner Oland , Eugene Pallette,Lawrence Grant / ABD/ Paramount / 1932
(214 ) MARLENE DIETRICH (1901-1992) Alman asıllı Amerikalı sinema oyuncusu ve şarkıcıdır. Uzun kariyerine kabare şarkıcısı olarak başladı Di, 1920’lerde Berlin’de film endüstrisine adım atarak 1930’larda Hollywood’da parlamıştır. Kadınlarda maskülen giyimin öncüsü olarak kabul edilmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında, 1944 ve 1945’te yarım milyon asker ve savaş esirini eğlendirerek, askerlere moral vererek cephelerde şarkı da söyleyen Dietrich, yeni vatanı olan Amerika Birleşik Devletleri’nin doğduğu ülkeyi yenmesine yardımcı olmak için çaba gösterdi. ‘’Lili Marleen’’ şarkısını seslendirdi. Lale Andersen tarafından 1939’da Marlene Dietrich‘in sesi ile kayıt edilmesi şarkının ününü arttırdı. Nazi rejimine ve Joseph Goebbels‘in sayesinde Nazi propagandası olarak kullanılmasına rağmen popüler olmayı başardı. 50 ve 60’larda yükselen bir kariyeri olmuş, zamanının en önemli ikonlarından biri haline gelmiştir. Amerikan Film Enstitüsü‘nün listesine göre gelmiş geçmiş en önemli 9. kadın oyuncudur.
İki ayrı dilde çekilen Mavi Melek (Der blaue Engel) filmi, Marlene Dietrich için bir dönüm noktasıdır. Filmde canlandırdığı Lola-Lola karakteri onun, uluslararası bir film yıldızı olarak tanınmasını sağlamıştır. (vikipedi)
(215) ROUBEN MAMOULIAN (1897-1987) Ermeni asıllı Amerikalı senarist ve yönetmen.Tiyatro yönetmenliğinden Film yönetmenliğine geçti.İlk filmi,erken sesli filmlerden1929 ‘’Applause’’ idi.Yaratıcı hareketli kamera ve, sesin uygun kullanımı,diğer filmlerinde de ona başarı getirdi 1931 ‘’Dr.Jeckyll and Mr.Hyde’’,1933’de Greta Garbo’yu oynattığı ‘’Queen Christina’’önemli çekimler oldu.Müzikal filmler yaptı.1959’’Porgy And Bess’’ve1959 da çekimine başlanan 1963‘’Cleopatra’’ filmleri için çalışırken , yönetmenlikten atılınca, sinema kariyeri bitti.
Aslında,yaratıcı olan yönetmen filmlerinde ekspesyonizmi de, gerçekçiliği de filmlerinde kullandı.1963 yılı Cannes Film Festivali Jüri üyesiydi. 1960 yılında Hollywood Bulvarına Yıldızı konmuştur. (www.sinemantik.com)
(216) QUEEN CHRISTINA / yönetmen:Rouben Mamoulian/senaryo: H.M.Harwood, Salka Viertel /Görüntü: Willim H.Daniels/ müzik: Herbert Stothart/ oyuncular: Greta Garbo,John Gilbert,Ian Keith,Lewis Stone/ABD /MGM/ 1933
(Kraliçe Christina)XVII yüzyılda geçen, İsveç kraliçesi hakkında tarihsel kostümlü biyografik bir filmdir.
(217) MERIAN C. COOPER (1893-1973) Amerikalı senarist,yapımcı ve film yönetmeni. I.nci Dünya savaşında ABD Hava kuvvetlerinde subaydı.1920 Polonya –Sovyet savaşında uçağı vurularak ,Rusya’da 9 ay esir kaldı . Savaştan sonra Pan American Hava Yolları Kurucu Yönetim kurulu üyesi oldu. II.Dünya savaşında yeniden hava subayı oldu.Üstün hizmetlerinden dolayı General rütbesi aldı. Savaştan sonra ‘’RCA Radio Pictures ’’ başkanlığını yaptı. Sinemaya’ Paramount’ için belgesel çekerek başladı.Teknik buluşlarını 1933 ‘’King Kong’’ filminde kullandı. Başarıyı yakalayınca,1935 Irwing Pichel’in yönettiği ‘’She’’ filminin yapımcısı oldu. Sonraları yakın arkadaşı John Ford’la işbirliği yaparak Ford’un filmlerine yardım etti.
Yapımcı olarak 67 ,yönetmen olarak 6 filmi tesbit edildi. 1953 yılında ‘Ömür Boyu Başarı’ OSCAR Ödülü verildi.1960 yılında Hollywood Bulvarına Yıldızı konmuştur. (www.sinemantik.com)
(218) KING KONG / yönetmen:Merian C.Cooper, Ernest B. Schoedsack /senaryo: James Ashmore Creelman,Ruth Rose /görüntü: Eddie Linden,J.O.Taylor,Vemon Walker/müzik: Max Steiner /oyuncular: Fay Wray,Bruce Cabot,Robert Armstrong / RKO / 1933
Kaynaklara göre ilk King Kong filmi,ve dönemin bir baş- yapıtıdır. Hayatı savaşlarda serüvenle geçmiş olan Cooper, yaşadıkları ile düşlerini filmde canlandırmıştır. (Cooper rüyasında bir canavarın Newyork’u tehdit ettiğini görür.Uyandığında konuyu kaleme alır.)
Kullanılan yeni teknikler ve özel efektler,yıllarca filmlerde kullanıldı.Ancak Film Oscar’a aday bile gösterilmedi,ama yıllar ıonra değeri anlaşıldı. ‘American Film Instıtute ‘ ilk 50 film arasında saydı.Natıonal Film Registry’ tarafından korunmaya alındı.
(219) FRANK CAPRA (1897 – 1991) Amerikalı senarist,yapımcı ve yönetmen.İtalya’dan ABD’ye çocukken göç eden bir ailenin oğludur.Fakir bir ortamda büyüdü,gazete satardı,Amerikan rüyasını bizzat yaşamış bir yönetmendir.
Lise çağında Tiyatroya ilgi duydu.çeşitli işlerde çalışırken,California Teknoloji Enstitüsü’nde okudu.1918 yılında hasta olunca askerden terhis oldu.Los Angeles’de abisi sayesinde,John Ford’un filminde geçici bir iş buldu 1919’’The Outcasts of Poker Flat’’.Bu olay sinemaya girişine vesiledir. 1922’’The Ballad of theFisher’s Boarding House’’ yönettiği,konulu ilk kısa filmdir.
İlham verici mesajlar içeren klasik filmler yaptı.Sessiz komedilerle başladı ise de,1930’dan itibaren ilk sesli filmleri yönetti ve, Hollyood’un en başarılı yönetmenlerinden biri oldu.İnsanların iyilik duygularını filmlerinde işliyordu, netice de seyirci,filmlerde duygulanıyordu. II.Dünya savaşı belgeseli olan ‘’Why We Fight’’ ta bu yeteneğini çok iyi kullandı.220’ye yakın film çekti.
Eleştirmenler filmlerine ‘’Capra dram’’ adını taktılar.Günümüzde ise Capra Tarzı filmlere ‘’Kendini İyi Hisset’’ filmleri deniyor.(Capra-Corn).1960 yılındaHollywood bulvarına yıldızı konmuştur. (www.sinemantik.com)
(220) LADY FOR A DAY /BİR GÜNLÜK KİBAR KADIN / Yönetmen:Frank Capra/ senaryo: Robert Riskin,Damon Runyon / görüntü: Joseph Walker / Müzik: Howard Jackson / Oyuncular: Warren William , May Robson, Guy Kıbbee, Glenda Farrell, Ned Sparks / ABD/ Columbia / 1933/
(221) THE TESTAMENT OF DR.MABUSE / DR.MABUSE’ÜN VASİYETİ / Yönetmen: Fritz Lang / senaryo: Fritz Lang, Thea Von Harbou / görüntü: Karoly Vass,Fritz Arno Wagner / Müzik: Hans Erdmann / Oyuncular: Rudolf Klein-Rogge,Thomy Bourdelle,Gustav Diesel, Rudolf Schundler / Almanya/ 1933/
(222) NAZIM HİKMET RAN (1902-1963) Senaryolarında kendi adını çok az kullandı. Mümtaz Osman, Ercüment Er, Kenan Orkan gibi takma adları kullandığı gibi İhsan Koza’nın adı ile de senaryolar yazdı.
İpek Film ve Muhsin Ertuğrul, Nazım Hikmet’e senaryo yazdırmayı devam ettirirler. 1939 yılında Tosun Paşa, 1940 yılında Şehvet Kurbanı, 1941 yılında Kahveci Güzeli ve 1942 yılında Kıskanç filmlerinde de Nazım Hikmet, takma isimlerle senaryoları yazmıştır.
Nazım Hikmet,1938 yılında tutuklanır. 1950 affı le hapisten çıkar ama başka cezalar onu beklediği için 1951 yılında ülkeyi terk eder. Ve ülkesine bir daha dönemez. 1963 yılında Moskova’da vefat eder. 20 filmin senaryosunu yazmış, 5 filmin yönetmenliğini yapmıştır.
(223) Akçura, Muhsin Ertuğrul, 18.
(224) Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un sineması”
(225) MUHLİS SEBAHATTİN EZGİ ( 1889-1947 ) Türk besteci ve opera sanatçısı. Türk müziği geleneklerine bağlı kalarak eserler meydana getirmiş; operetleri 1930’lu yıllarda Türkiye’de ilgiyle karşılanıp sevilmiştir. En tanınmış eseri olan Ayşe Opereti‘nin sahnelenmesinden sonra “Operet Kralı” olarak anıldı. Yaşamı boyunca birçok operet topluluğunun kurucusu ve yöneticisi oldu. 1928 yılında kurulan ve Türkiye’nin o dönemlerdeki en popüler topluluğu olan “Süreyya Opereti” nin de kurucusudur. İlk müzikal Türk filmlerinin müziklerini bestelemiştir.
Türk Müziğinde bilinen şarkıları:
- Bahar geldi gül açıldı (Hicazkar)
- Dün gece saz meclisine neden geç geldin (Nihavend)
- Pencerenin perdesini aç bana göster yüzünü (Hicaz)
- Hatırla sevgili, o mesut geceyi (Nihavend)
Operet Besteleri:
- Karım Beni Aldatırsa(1933)
- Söz Bir Allah Bir(1933)
- Milyon Avcıları(1934)
- Tosun Paşa(1939)
- Bir Dağ Masalı(1947) (kaynak:Vikipedi)
(226) Milliyet, 19 Mayıs 1932. Sanırım Al Senin Olsun adı daha sonra Karım Beni Aldatırsa’ya dönüşmüştür.
(227) [Fikret Adil], “Stüdyoda beş dakika”, Vakit, 30 Haziran 1932.
(228) Doğan Nadi, “İpek Film Stüdyosu’nda bir saat”, Cumhuriyet, 17 Temmuz 1932.
(229) FİKRET ADİL (1901-1973) Türk yazar, gazeteci ve çevirmen. Mekteb-î Sultânî‘ye kaydoldu. 1917 yılında, son sınıftayken Milli Mücadele‘ye katılmak üzere okuldan ayrıldı.
İstanbul’a 1923 yılında geri döndü. İlk olarak Tanin gazetesinde çalışmaya başladı. Vakit, Akşam (Fransızca), Milliyet, Cumhuriyet, Son Posta, Politika, İkdam, Son Telgraf, Ulus, Zafer, Yeni İstanbul, Son Havadis gibi birçok gazetede yazdı. Yazarlık yaparken bir yandan da 1930 ile 1936 yılları arasında Anadolu Ajansı‘nda, 1937 ile 1966 yılları arasında ise Türkiye İş Bankası‘nda memur olarak çalıştı. 1966’da İş Bankası’ndan emekli oldu.
Fikret Âdil’in dergiler için yazdığı ilk yazısı Şebab‘da yayınlandı. Hareket, Yeni Adam, Ağaç, Aydede, Yeditepe, Akis ve Meydan gibi dergilerde de sanat eleştirileri yayınlandı. Yazar ayrıca 1931 yılında Artist başlıklı haftalık bir sanat dergisi ve 1939 senesinde S.E.S. başlıklı sanat, edebiyat ve sosyoloji dergisi çıkardı. Ankara Devlet Tiyatrosu ve Ankara Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen ondan fazla tiyatro oyununu Türkçe’ye tercüme etti.
(230) [Fikret Adil], “(İpek Film Stüdyolarında) Bize Kadın artist lazım”, Vakit, 18 Ağustos 1932.
(231) Gökhan Akçura, “İclal Ar: Kızıl Saçlı Soprano”, İnsanlar Alemi (İstanbul: İthaki Yayınları, 2005), s. 152-153.
(232) “İpek Film stüdyolarında”, Vakit, 14 Temmuz 1932.
(233) Akçura, “Martı Gibi Kotramız”, Aile Boyu Sinema içinde, s. 247-256.
(234) 14. Akçura, Aile Boyu…, s. 108.
(235) HOLİVUT DERGİSİ 1931. Yeni harflerle basılan ilk önemli dergi budur. Yabancı filmler jenerik ve özgün fotoğraflarıyla birlikte ve ayrıntılı bir biçimde ilk kez bu dergide ele alınmıştı. Sinema mevsimi başlarında film gösterim listelerinin dergide ilan edilmesi de yine Türkiye’deki ilklerden biridir. Sahibi Cihat Kentmen’dir. (vikipedi)
(236) Holivut, sene 2, sayı 22, 10 Ağustos 1932.
(237) [Fikret Adil], “Figüran aranıyor”, Vakit, 11 Ağustos 1932.
(238) Alim Şerif Onaran, Muhsin Ertuğrul’un Sineması (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981), s. 204.
(239) Holivut, sene 2, sayı 29, 5 Ekim 1932.
(240) Holivut, sene 2, sayı 30, 12 Ekim 1932
(241) Foto Süreyya, sayı 22, Mart 1933.
(242) Manifold, Gökhan Akçura, İpek Film Stüdyosu, sinema tarihi, Türk sineması / makale / https://manifold.press/ipek-film-studyosu
(243) GREGORIOS XENOPOULOS ( 1867-1951 ) Yunanlı edebiyatçı ve gazeteci. Yunanlı Yazarlar Birliğini kurmuştur.
(244) Kaynak:Akşam Gazetesi/Mart/ 1933
(245) NAŞİT ÖZCAN (DEDE) ( 1886-1943 ) Türk tiyatrosunun ünlü tuluat ustası. İbiş tiplemesini en iyi canlandıran sanatçıların başında gelmektedir. “Sultan Hamid‘i bile güldüren adam” olarak anılır. Başarılarıyla Komik-i Şehir unvanını almış bir sanatçıdır. Tiyatrocu Adile Naşit ve Selim Naşit Özcan‘ın babasıdır. Saray tarafından Fransa’ya gönderildi. Dönüşünde sarayda oyunlar sergileyen pandomim topluluğuna katıldı. Kel Hasan Efendi tiyatrosunda tuluat yaptı .(İsmail Dümbüllü’de aynı tiyatroda idi)
Naşit Bey 14 Ocak 1937 tarihli Tan gazetesine verdiği röportajda sinemadan daha çok hoşlandığını söylemiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir, “…Vakıa sahnede halkla karşı karşıya durmaktan zevk alırım amma, film daha rahat ve halk üzerinde tesiri de daha iyi…” Dört film yapan Naşit Bey, “Bir Millet Uyanıyor” adlı filmde asker “İstanbul Sokaklarında” dilenci rollerinde oynamış, “Naşit Dolandırıcı” ve “Düğün Gecesi” adlı iki de komedi yapmıştır. (vikipedi)
(246) NAZIM HİKMET RAN’ın senaryoculuğu ve sinemaya ilgisi üzerinde durmak gerekir; Esasen Muhsin Ertuğrul’la arkadaşlık Moskova günlerinde başlamıştı,ve Nazım’ın sinemaya ilgisi böylece yoğunlaşmıştı. Rusya’da gelişen Devrim Sineması’nında bunda etkisi vardı.
1928 yılında yapılan bir yasa değişikliği ile Nâzım’ın 15 yıllık hapis cezası kaldırılır ve 1928 yılında Nâzım da ülkeye döner. Muhsin Ertuğrul ondan önce piyes ister ve Nâzım’ın yazdığı iki oyun Dârülbedâyi’de (İstanbul Şehir Tiyatroları) sahnelenir. Muhsin Ertuğrul bu defa ondan İpek Film için senaryolar yazmasını ister. Böylece Nâzım’ın sinema serüveni başlar.
Muhsin Ertuğrul’un 1932 yılında İpek Film için çektiği Bir Millet Uyanıyor filminde de Nâzım Hikmet, hem reji asistanı hem de seslendirme yönetmeni olarak önemli bir rol oynar.
Nâzım’la başlayan çalışma arkadaşlığı birçok filmde devam eder. Mehmet Fuat bu arkadaşlığı şöyle tanımlar: “Aslında her sorunu çözen, bulunmaz bir yardımcıydı. Senaryo yazar, film çekilecek yerleri bulur, çekim sırasında aksadığı görülen konuşmaları değiştirir, metinlerdeki dil yanlışlarını düzeltir, manzum yerleri, şarkı sözlerini akıcılaştırır, gerektiğinde eline fırçayı alıp dekor boyardı.”
Nâzım Hikmet senarist, yönetmen ve seslendirmeci olarak birçok Türk filminde görev alır.
Nâzım Hikmet senaryolarında kendi adını çok az kullanır. Mümtaz Osman, Ercüment Er gibi takma adlar ile senaryolar yazar.
Muhsin Ertuğrul’un çektiği Karım Beni Aldatırsa, Düğün Gecesi, Söz Bir Allah Bir operet filmlerinin senaryolarını ve şarkı sözlerini kaleme alır. Fena Yol, Milyon Avcıları ve Leblebici Horhor operet filmleri de Nâzım’ın eserleridir.
Aysel Bataklı Damın Kızı filminin senaryosunu Selma Lagerlöf’ün romanından uyarlayarak yazar.
1938 yılında yeniden tutuklanır. 28 yıl hapis cezasına mahkûm olur.
Hapiste iken Tosun Paşa (1939), Şehvet Kurbanı (1940), Kahveci Güzeli (1941), Kıskanç (1942), Kızılırmak Karakoyun (1947) filmlerinin senaryolarını müstear isimlerle yazar.
1950 yılında başlattığı açlık grevinin de etkisiyle çıkan af ile özgür kalır.
Üçüncü Selim’in Gözdesi, Lale Devri, Barbaros Hayrettin ve Balıkçı Güzeli-Binikinci Gece filmlerinin senaryosunu 1951 yılı içinde yazar. 1951 yılında öldürülme korkusu ile çok sevdiği yurdundan ayrılmak zorunda kalır.
Moskova’da iken filme çekilemeyen Fransa-Vietnam’ın senaryosunu 1953 yılında; Ejder İbrahimof’un çektiği Aynı Mahalleden İki Delikanlı filminin senaryosunu 1956 yılında yazar.
Kısa ve uzun metraj olarak beş adet film yönetir, Nâzım. 1934 yapımı İstanbul Senfonisi ve Bursa Senfonisi, İstanbul ve Bursa üzerine belgesellerdir.
1933 yapımı Düğün Gecesi (Kanlı Nigar) ve Yeni Karagöz yönettiği kısa filmlerdir.
Mümtaz Osman takma adıyla Naşit Dolandırıcı isimli kısa güldürü filminin yönetmenliğini yapar. Naşit Dolandırıcı bir sosyete dolandırıcısının yaşamını anlatır.
Düğün Gecesi ortaoyununu (bu filmde Kavuklu Ali, Naşit Özcan, Fahri Gülünç, Zenne Necdet İnce oynamıştır) ve Yeni Karagöz gölge oyununu (Hazım Körmükçü tarafından oynatılan Karagöz gölge oyunu) sinemaya aktarır.
Nâzım Hikmet’in yönettiği Güneşe Doğru adlı 1937 yapımı uzun metrajlı filmde Arif Dino oynarken, perdede Neyzen
Tevfik görülür. Abidin Dino’nun dekorlarını yaptığı, Lazar Yazıcıoğlu’nun görüntü yönetmenliğini yaptığı film, mütareke döneminde belleğini yitiren bir delikanlının 17 yıl boyunca kendisini hep o çağlarda yaşıyormuş sandıktan sonra, geçirdiği ameliyatla iyileşmesinin ve kendisini birdenbire Cumhuriyet Türkiye’sinde buluvermesinin, öyküsüdür. Hasan Âli Yücel film üzerine yazdığı eleştiri yazısında “İsim güzel, fikir, buluş güzel, senaryo muvaffakiyetli, konuşmalar çok tabii ve hatta maharetli. Bütün bunlar iyi fakat film muvaffak sayılamaz” demiş ve eleştirmiştir. Güneşe Doğru filmi, sinemamızı tiyatronun baskısından kurtarma yolundaki ilk önemli adım olması açısından önemlidir.
Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı, Şeyh Bedrettin Destanı, Memleketimden İnsan Manzaraları gibi bazı eserlerini sinemayı çağrıştıran anlatı biçimiyle, bu çağrışımı güçlendiren diyaloglarla yazdığı saptanır. Bu konuya 1967 yılında Yeni Sinema dergisindeki yazısı ile ilk dikkati çekenlerden birisi Ece Ayhan’dır: “Nâzım Hikmet’in şiiri sinemadan yeni anlatım olanakları, açılar, mercekler, yöntemler ve bakışlar elde etmiştir. Şairin Memleketimden İnsan Manzaraları kitabını okuyanlar, bu destanın baştan başa bir sinema dilinin bildik özelliklerini taşıdığını görürler.”
Nâzım Hikmet, geriye dönüp baktığında yazdığı senaryolardan hoşnut değildir. “Asıl dava, meselâ bana senaryo yazdırırlarken, benden ne operet, ne melodram, ne kepaze sergüzeşt mevzuu değil; benden ciddi, realist, ağırbaşlı ve tek kelimeyle gerekirse altına imzamı koyacağım senaryo istememeleridir. Hâlbuki şimdiye kadar bana yazdırdıkları senaryoların hiçbirinin altına bir milyon verseler imzamı koymam ve hatta bunları yazdığımı bile inkâr ederim” der. Bu eleştirinin muhatabı Nâzım’a senaryo siparişleri veren Muhsin Ertuğrul’dur, biraz da İpek Film’in yöneticileridir. Demiştir.
Nâzım Hikmet Vâ-Nû’lara yazdığı bir mektupta sinemamızın sorununu şu cümlelerle özetler: “Bizde filmcilik ilerlemiyorsa, sosyal sebepler bir yana, sebep ne teknik noksanında, ne aktör noksanında, ne rejisör, ne sermaye noksanındadır. Bütün mesele film çevirmek isteyen sermayedarın kafasında ve çeviren insanın zihniyetinde Amerikan, İngiliz, Fransız filmlerinin örnek tutulmasındadır. Hâlbuki biz eldeki teknikle, personelle, parayla hakikaten güzel filmler çevirebilirdik. Yeter ki ‘Türk janrı’ filmin mevcut imkânlarla nasıl olması gerektiği işi üzerinde düşünülsün. (…) Hep aynı aldanışa düşüyoruz. Dışarının muazzam tekniğe, bebek kadına, muhteşem palavraya, dekora, baygın gözlü jön prömiyere dayanan ve sahte haşmetiyle göz kamaştıran filmlerini taklide kalkıyoruz fakat bizde o imkânlar olmadığı için kepazelik oluyor. (…)”
(odatv .com / Nazım Hikmet Hangi Filmlerin Senaryosunu yazdı/ 20/6/2012)
(İst Dergi/ Nazım Hikmet’in sinema yolculuğu / Önder Özdemir/ 26 mayıs 2022 )
(247) MESUT CEMİL TEL ( 1902-1963) , Tamburi Cemil Bey’in oğludur. Bir ara “Tel” soyadını kullanmışsa da, kısa bir süre sonra bundan vazgeçmiştir. Çocukluk yılları babasının musiki çevresinde geçti. İstanbul Sultanîsi’nde (bugünkü İstanbul Lisesi) öğrenciyken, on üç yaşında Daniel-Fitzinger’den keman dersleri alarak batı musikisi bilgileri öğrenmeye başladı; keman üzerindeki çalışmalarını daha sonra Aliye Berger‘in eşi Karl Berger’den aldığı derslerle sürdürdü.
Kadı Fuat Efendi ve Refik Fersan’la tambur üzerinde çalıştı. Refik Talat Alpman’dan genel musiki bilgileri konusunda yararlandı. Makam, usûl bilgilerini artırırken hamparsum notasını öğrendi. On yedi yaşına geldiğinde bir tamburî olarak tanınıyordu artık.
Mevlevîhanelere devam ederek Rauf Yekta, Zekâizade Ahmed Efendi, Abdülbaki Baykara, Neyzen Emin Efendi gibi üstadlarla çalıştı. , kaynağı Tamburi İzak’a dayanan, “Oskiyan tavrı” diye de anılan geleneksel tambur tekniğini ve tavrını öğrendi. Bir yandan da viyolonsel ve keman dersleriyle batı musikisi öğrenimini sürdürüyordu . Dârülfünûn Hukuk Mektebi’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak Almanya’ya gitti. Berlin Müzik Akademisi’nde Hugo Becker’in viyolonsel öğrencisi oldu.,. Türk Telsiz ve Telefon Şirketi’ne bağlı olarak ilk radyo yayınları başlatılınca İstanbul radyosuna girdi. Bundan sonra radyoculuk mesleğinin her alanında, spikerlik, programcılık, müzik yayınları şefliği, Ankara ve İstanbul radyoları müdürlüğü, başmüşavirlik görevlerini üstlenirken, oda orkestrası viyolonselcisi ve tamburî olarak da yayınlara katıldı.
Mesut Cemil ilk kez Ankara radyosunda “Klasik Koro”yu kurdu. Halk musikisinin değerlendirilmesi için, bu alandaki çalışmalara önayak oldu. (vikipedi)
(248) MAURICE HANNEQUIN (1863-1926) Belçika kökenli Fransız oyun yazarıdır. 45 yıllık kariyerinde 100 den fazla oyun yazmıştır. Genellikle komedi ve Vodvil yazarıdır. (wikipedia)
(249) PIERRE VEBER (1869-1942) Fransız roman ve oyun yazarı. 100 den fazla (Slap-Stick) komedi ,vodvil yazmış,50 den fazla roman ve kısa hikayeler yazmıştır. Maurice Hannequin’le birlikte yazdığı eserler vardır. En tutulan oyunuj ‘’Le Monsieur de 5 Heures’’ 568 kere oynanmıştır.(Wikipedia)
(250) MAHMUT YESARİ (1895-1945) Türk roman, hikâye ve oyun yazarı. Savaştan döndükten sonra sanat hayatına karikatürle başladı. 1918-1919 yıllarında çizgileri Diken ve Gıdık dergilerinde yer aldı. 1920’lerde oyun yazarlığına yöneldi. Bu alandaki ilk ürünü Fidan Zehra adlı uyarlama oyunudur. Oyunlarının çoğu Darülbedayi tarafından sahnelendi. Oyun yazarlığından sonra roman yazarlığına yöneldi. İlk romanının adı Namus’tur.
Reşat Nuri Güntekin ile birlikte çıkardığı “Kelebek (77 sayı, 1923-24)” olmak üzere “Resimli Her şey”, “Yedigün” ve “Yarımay” gibi dergilerde öyküler yayımladı, gazetelerde romanlar tefrika etti, telif ve uyarlama oyunlar yazdı. 1925 yılında yayımlanan Çoban Yıldızı adlı romanıyla üne kavuştu, 1927’de yayımlanan Çulluk adlı romanıyla ünü yaygınlaştı. (vikipedi)
(251) MONSIEUR DE 5 HEURES- Maurice Hanneqoin ve Pierre Veber’in birlikte 1924 de yazdığı 3 perdelik oyun. Theatre Du Palais-Royale de 568 kez oynanmıştır. 1938 yılında film yönetmeni Pierre Caron tarafından aynı isimde filmi yapılmıştır. (wikipedia)
Le Monsieur De 5 Heures / yönetmen Pierre Caron / senaryo: Maurice Hannequin,Pierre Veber, Jean de Letraz / görüntü: Willy Faktoırotch /müzik: Vincent Scotto / oyuncular : Andre Lefaur, Meg Lemonnier, Armand Bernard, Josseline Gael ,Pierre Larquer / Fransa/ 1938 (IMDb)
(252) CAHİDE SONKU (1919-1981) Türk sinema ve tiyatro oyuncusu. Türk sinemasının ilk kadın film yönetmeni’dir. Henüz 16 yaşındayken Darülbedayi‘ye girdi, zamanla İstanbul Şehir Tiyatroları‘nın gözde oyuncuları arasında yerini aldı. Önce Halkevleri Tiyatrosu akabinde ise İstanbul Belediye Konservatuvarı, ardından da Muhsin Ertuğrul’un keşfiyle Darülbedayi’de (1932-Şehir Tiyatroları) “Yedi Köyün Zeynebi” ile oyunculuğa başladı. 1933’te Söz Bir Allah Bir filmiyle sinemaya adım attı. Daha sonra, 1950 yılında kendi adına Sonku Film şirketini kurdu. Fedâkar Ana filmiyle ilk kez yönetmenliği denedi. Oyuncu Talat Artemel ile evlenip ayrıldı. Daha sonra, 1943 yılında «Tütün Kralı» lakabıyla bilinen iş insanı İhsan Doruk ile evlendi ve bir süre sonra bu eşinden de ayrıldı. Daha sonra İhsan Doruk ile yeniden evlenen Cahide’nin bu evlilikten Ender adında bir kız çocuğu oldu. Sonra yeniden boşandı. Bataklı Damın Kızı Aysel adlı filmle ünlenen sanatçı, filmlerinde genel olarak erkeklerin kalbini kırıp kaçan güzel kadın rolüyle izleyicinin karşısına çıktı. Yıldız dergisinin 1951 yılında açtığı yarışmada Vatan ve Namık Kemal “En İyi Film”, başrol oyuncularından Cahide Sonku da “En İyi Kadın Oyuncu” seçildi.
Kariyerinin tescillediği o yıllarda Parseh Gevrekyan adında gayrimüslim genç bir iş insanı ile tanıştı ve Müslüman bir kadının gayrimüslim biriyle beraberliği hoş karşılanmadığından aşklarını gizli yaşadılar. Artan dedikodulara aldırmadan birlikte yaşama kararı alan çiftin bu kararının ardından Cahide’nin Şehir Tiyatroları’ndan atılmasına karar verildi. Ancak buna Muhsin Ertuğrul‘un karşı çıkması sonrası Cahide kariyerine devam etti. Fakat Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü Cahide’yi aralıklarla ifade vermeye çağırıyordu. Akabinde başlayan II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’de “Varlık Vergisi” Kanunu çıktı. Hükûmet vergilerin yüzde 87’sini gayrimüslimlerden tahsil etmeye karar verdi. Parseh Gevrekyan’ın taşınmaz mallarına el konuldu ve Aşkale‘deki çalışma kampına gönderildi. Cahide, çevresi ve adli kurumlardaki kişilerin baskısı sonucu Gevrekyan’dan ayrılmak zorunda kaldı.
1963 yılında bir yangın sonucu kurmuş olduğu Sonku Film şirketinin binasının yanması üzerine iflas etmiş, yaşamının geri kalan kısmında Muhsin Ertuğrul sayesinde kısa bir süre Şehir Tiyatrosu’nda çalışmış, daha sonra buradan ayrılmış ve ömrünün son yıllarında alkol bağımlılığı ile mücadele etmiştir.
1979 yılında Sinema Yazarları Derneği hizmet ödülünü aldı. 18 Mart 1981 yılında Alkazar Sineması‘nda fenalaşarak 61 yaşında öldü. Her yıl anısına verilen Altın Portakal Cahide Sonku Ödülü vardır. (vikipedi)
(253) ( Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması”)
(254) !.nci film 1916 yılında Sigmund Weinberg’in çektiği ve,Milli Operet Kumpanyası’nın oynadığı filmdir.Ancak baş rol oyuncunun kalp krizinden ölmesi dolayısıyla çekimler yarım kaldı.
2.nci film 1923 yılında sessiz dönemde Muhsin Ertuğrul’un, Kemal film için yaptığı filmdir. Oyuncuları ; Behzat Butak,Elena Artinova, Maurice Mila, Jenya Godenskaya,Gavros Toloyan, Vasfi Rıza Zobu, Refik Kemal Arduman, Hazım Körmükçü idi.
(255) Akçura, Muhsin Ertuğrul, 75.
(256) Agâh Özgüç, 1000 Karede Türk Sineması, (İstanbul: Aksav Yayınları, 2006), 57.
(257) SELMA LAGERLOF (1858-1940) Efsane ve masallara dayanan yapıtlarıyla tanınmış, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan hem ilk kadın yazar, hem de ilk İsveçli yazardır. 1890 yılında bir derginin düzenlediği öykü yarışmasına katıldı. Bir yazdığı beş bölümü gönderir yarışmaya. Birinci olur. Bu roman “Gösta Berlings Saga” adındaki romanıdır. 1891 yılında Landskrona’da öğretmenlik yaparken “Gösta Berlings Saga” adlı iki ciltlik ilk kitabını yazdı. 1894 yılında yazdığı “Osynliga länkar” (Görünmez Bağlar) adlı hikaye kitabını yayınladı. Bunun üzerine İsveç Kralı ile Eğitim Bakanlığı kendisine para yardımında bulundular. Lagerlöf öğretmenliği bıraktı.
1895 yılında verilen bu burs sayesinde öğretmenliği bıraktı. Yurtdışı gezilerine katıldı ve kendini tamamen yazmaya verdi. 1895 – 1896 yıllarında İtalya‘da, 1899 – 1900 yıllarında Mısır ve Filistin‘de, 1901 – 1906 yıllarında Belçika, Almanya ve İsviçre‘de bulundu. Mısır ve Filistin’de geçirdiği kışın etkisiyle yazdığı “Jerusalem” (Kudüs) adlı iki ciltlik romanı ona İsveç’in en önde gelen romancısı niteliğini sağladı. İsveç, Uppsala Üniversitesi tarafından 1907 yılında fahri doktor ünvanı verildi. 1907’den itibaren ise serbest yazar olarak İsveç’in orta-güney kuşağında yer alan bir şehir olan Falun’da yaşamaya başladı.
Selma Lagerlöf, çağdaş öykü yazarlarının en yeteneklilerinden biri sayılır. Köyünde dinlediği masallarla daha başka köylülerden işittiği hikayeleri bir yere yaza yaza, bunları ilerideki romanlarının ham maddeleri haline getirdi.1909 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazandı. 1914 yılında İsveç Akademisi’ne üye seçildi. 1935 yılında İstanbul’da yapılan XII.Dünya Kadın Hakları Kongresi , dolayısıyla PTTtarafından hatıra pulu basılmıştır. (vikipedi)
(258) CEMAL REŞİT REY ( 1904-1985) Türkiye’de klasik müziğin kuruluşuna öncülük etmiş müzisyen, besteci ve orkestra şefidir.l Cumhuriyet tarihinin ilk kuşak bestecilerinden biri olarak Türk Beşleri arasında yer alır. Konçertoları, senfonik şiirleri ve başka orkestra yapıtları da olan Rey, Onuncu Yıl Marşı, Lüküs Hayat operetinin de yaratıcısıdır. Sonradan İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası‘na dönüşen İstanbul Şehir Orkestrası‘nın kurucusudur.
1981’de devlet sanatçısı unvanına layık görüldü. 1982’den ölümüne kadar Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda kompozisyon öğretmenliği yaptı. 1985’te Lüküs Hayat operetinin 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu‘nda sahnelenmesi nedeniyle gala gecesi için Harbiye‘deki Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne getirilen Cemal Reşit Rey, burada son defa sahneye çıktı.
(259) XII.DÜNYA KADINLAR KONGRESİ Türkiye 1935 yılında Dünya Kadınlar Kongresine ev sahipliği yapar. 18-24 Nisan tarihleri arasında Yıldız Sarayı’nda gerçekleşen kongrenin düzenlenmesini Türk Kadınlar Birliği üstlenir.Türkiye’de yapıldığı için ‘’İstanbul Kongresi’’ olarak anılır.
40 kadar ülkeden , toplam 200 milyonluk bir nüfusu temsil eden 360 delegenin katıldığı ve dönemin basını tarafından “Feminizm Kongresi” olarak adlandırılan kongreye damgasını vuran tema, faşizmin yükseldiği ve İkinci Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu bu yıllarda, “barış” oldu. Ama kadınların savaş ve silahlanmaya karşı sesleri ve sözlerinin yanı sıra kongrenin gündeme aldığı ve karara bağladığı konular arasında seçme ve seçilme hakkı için uluslararası mücadeleyi sürdürmek, dünya kadınlarının işbirliği, kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesinin sona erdirilmesi, çok eşliliğin engellenmesi, dul kadınların durumu, kadın işsizliği ve yoksulluğu, genelevlerin kapatılması ve (onların tabiriyle) fahişeliğin yasal olarak sınırlandırılması, kadınların kölelikle eşdeğer şartlarda çalıştırılmasının önüne geçilmesi, manda altında yaşayan kadınların yaşam koşullarının düzeltilmesi, kadının uyruğu ile ilgili sorunların uluslararası bir sözleşme ile çözümlenmesi, ahlak alanında kadın ticareti ile mücadele edilmesi, ahlakta kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, evli kadının çalışma hakkı üzerindeki engellerin kaldırılması ve kadın mültecilerin sorunlarının çözülmesi bulunuyordu.
Fransa’da kadınların seçme ve seçilme hakkının olmadığı 1935 yılında,İngiliz Parlamentosunda 14 kadın milletvekili, Türk Parlamentosunda ise 18 kadın milletvekili vardı. 1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş,çok kadınla evlilik yasaklanmış,kadınaentemel sosyal hakları verilmişti.
Cumhuriyet Hükümetinin büyük önem verdiği kongre dolayısıyla Posta ve Telgraf İdaresi bir pul serisi bastırır. Sadece 6880 adet basılan seri içinde 15 farklı pul vardır. Hepsinin üzerinde Fransızca olarak “XII. Uluslararası Sufrajeler Kongresi, İstanbul 1935” yazan pullar 20 paradan başlayıp 100 kuruşa uzanan bir değer yelpazesinde hazırlanmıştır. Tanınmış kadın portrelerini içeren yedi puldan altısında o güne dek Nobel Ödülü kazanmış kadınlar yer alır: Bilim alanında Marie Curie Sklodowska (fizik ve kimya dallarında Nobel almış büyük bilimci); edebiyat alanında Selma Lagerlöf (İsveçli yazar), Sigrid Undset (Norveçli romancı) ve Grazia Deledda (İtalyan romancı); barış alanında Bertha von Suttner (Kont Kinsky’nin kızı, Avusturya İmparatorunun mabeyncisi ve feldmareşal, pasifist eğilimiyle tanınmıştır) ve Jane Addams (1915 Lahey Uluslararası Kadınlar Kongresinin divan başkanlığını yapmış, ardından Barış ve Özgürlük İçin Kadınlar Birliği’ni kurmuştur).
Pullarda yer alan yedinci kadın portresi ise, İstanbul’daki kongreyi gerçekleştiren Uluslararası Kadınlar Birliği’nin 1923’e kadar başkanlığını yapan ABD’li Carrie Catt Chapman’dır. Chapman kadınlara oy hakkı mücadelesinin liderlerinden biridir. Seri içinde diğer portre “Türk kadınlarının kurtarıcısı” ifadesiyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk’e aittir (“Kamâl Atatürk” olarak yazılmış). Dört pulda değişik mesleklerde çalışan kadınlar resmedilir: Sekreter, öğretmen, köylü kadın ve pilot. Hepsi de modern giyimli ve görünümlü kadınlardır. Geri kalan üç pulda ise, adalet, kadınlara oy hakkı ve kongrenin yapıldığı yer olan Yıldız Sarayı temaları işlenmiştir.
Bilindiği gibi kongreye adını veren “suffragiste” sözcüğü de kadınlara oy hakkı savunucuları anlamına gelir ve kongrenin esas teması olduğu için tüm pulların üzerinde yer alır.
Kaynak: Nazlı Ökten, 1935 İstanbul Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi: Otuz Yılın Kadınları, Tarih ve Toplum, Mart 2002.
(260) (Kyn: Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması” (yalçın Özgül)
(261) Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, 59-60.
(262) Akçura, Muhsin Ertuğrul, 75; Onaran, Türk Sineması, 30; Şeyben, “Muhsin Ertuğrul’un Sinemacılığı”, 33.
(263) Onaran, Türk Sineması, 30.
(264) Gelenbevi, “Muhsin Ertuğrul”, 4.
(265) Özön, Türk Sinema Tarihi.
(266) Özön, Türk Sinema Tarihi, 101-102.
(267) Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, 85.
(268) KARL FASKAS ( 1893-1971) Avusturyalı aktör ve kabare sanatçısı.
(269) EMERIC PRESSBURGER ( 1902-1988 ) Macar asıllı,İngiliz senaryo yazarı, yönetmen ve yapımcıdır.Yönetmen Michael Powell iş birliği ile ‘’The Archers’’ adıyla yaptığı filmleriyle ünlüdür. Bazıları ; 1941’’49th Paralel’’, 1947 ‘’Black Narcissus’’,1948 ‘’The Red Shoes ‘’ 69 senaryo yazmış, 16 film yönetmiştir.
(270) IRMA VON CUBE (1899-1977) Alman senaryo yazarıdır. Genelde ,Anatole Litvak ve Emeric Pressburger’le çalışmıştır.1938 yılında Amerika’ya gitmeden önce Almanya’da filmlerde de oynamıştır.
(271) SEHNSUCHT202 / BİR TAŞLA İKİ KUŞ / yönetmen: Max Neufeld / senaryo : Karl Farkas,Emeric Pressburger,Irma Von Cube /görüntü: Otto Kanturek , Anton Pucher / müzik: Richard Fall / oyuncular : Magda Shneider,Fritz Schulz, Luise Reiner, Rolf Von Goth, Attila Hörbiger / Almanya / 1932/ sesli/ müzikal komedi
Konusu: Almanca isim bir parfüm adıdır. 2 genç kadın bir gazete ilanına müracaat eder, ancak verilen cevaplar karışır, parfüm firması yöneticileri ister istemez kızlara farklı davranır,işler karışık bir hal alır.
(272) (Kyn: Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması)
(273) Atatürk Ansiklopedisi/ Devlet Tiyatroları ve Operası /
(274) MÜSAHİPZADE CELAL ( 1868-1959) Türk edebiyatında tiyatro alanında ilk yazılı eserlerin verilmeye başladığı II. Meşrutiyet döneminde yetişmiş ve sadece tiyatro alanında eser vermiş iki önemli yazardan biridir (diğeri Refik Ahmet Nuri Sekizinci). Cumhuriyetin ilanından sonra eserler vermeye devam etmiş, konularını Osmanlı döneminden günlük yaşamdan almıştır. Osmanlı toplumunda yozlaşan değerleri hicveden komedi tarzında eserler vermiştir. Yirmiden fazla oyunu bulunur. (vişkipedi)
(275) NECDET MAHFİ AYRAL (1908-2004 ) Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, tiyatro yönetmeni, seslendirme sanatçısıdır. Sahneye ilk adımını Cem Karaca‘nın babası Mehmet Karaca ile birlikte 24 Eylül 1932’de Darülbedayi‘de 7 Köyün Zeynebi oyunuyla atar. O yıllarda piyesler en fazla birer hafta oynamaktaydı.
İstanbul Şehir Tiyatroları‘nda Lüküs Hayat, Kral Lear, Deli Dolu, Fizikçiler, Bir Komiser Geldi, Cyrano de Bergerac ve Tartuffe gibi oyunlarda unutulmaz kompozisyonlar yarattı. 1950-75 yılları arasında İtalyanlar‘ın ünlü komedyeni Toto‘yu konuşarak, dublaj sanatında da ustalığını gösterdi . 275 oyunda, 170 filmde oynadı. Yazdığı Film Senaryoları;
- Aynaroz Kadısı– 1938 – – Rejisör: Muhsin Ertuğrul
- Bir Kavuk Devrildi– 1939 s – Rejisör: Muhsin Ertuğrul
- Akasya Palas– 1940 – – Rejisör: Muhsin Ertuğrul
- Yayla Kartalı– 1945 – – Rejisör: Muhsin Ertuğrul
1963’te Alain Robbe-Grillet‘in “L’immortelle” ve Elia Kazan‘ın “America America” filmlerinin İstanbul çekimlerinde rol aldı.[7]
1998’de 10. Ankara Film Festivali‘nde Aziz Nesin Emek Ödülü verildi. (vikipedi)
(276) (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf, 47 ) yalçın özgül
(277) (Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması”) yalçın özgül
(278) ZİYA ŞAKİR ( 1883-1959 ) Türk gazeteci, tarihçi ve yazardır.
Cumhuriyet döneminde en çok eser bırakan yazarlarından birisi olan Ziya Şakir Bey, çeşitli gazetelerde tefrika ettiği tarihsel yapıtlarla tanındı. Yakın tarih, din ve polisiye gibi birçok alanda 280 civarında eseri vardır. Hayatı boyunca bir eylem adamı olan Ziya Şakir Bey, Jön Türk hareketine katılmış; Balkan Savaşı‘nda, I. Dünya Savaşı‘nda, Türk Kurtuluş Savaşı‘nda çarpışmıştı. Tanıklıklarını kaleme aldığı yapıtlarıyla Cumhuriyet döneminin ilk büyük sözlü tarih yazarı ve araştırmacı gazeteciliğin öncülerinden birisi oldu. Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevinde bulunan Prof. Dr. Ali Birinci’ye göre Ziya Şakir, Cumhuriyet devrinin ilk büyük sözlü tarih yazarıdır.
Soyadı Kanunu‘ndan sonra Soku soyadını alan Ziya Şakir Bey, soyadını kitaplarında kullanmadı. Yaşamı boyunca yaklaşık olarak 300 civarında eser oluşturdu;] eserlerinden üçü filme çekilmiştir. İlki, “Allah’ın Cenneti” adlı romanından kendisinin senaryoya uyarladığı ve 1939 yılında Muhsin Ertuğrul tarafından çekilen aynı adlı filmdir. Ayrıca 1954 yılında bir eseri Hayri Esen tarafından senaryolaştırıp 1954 yılında “İstiklal Harbi/Ruhların Mucizesi” (1954) adıyla; ertesi yıl bir diğer eseri Turgut Etingü tarafından senaryolaştırılıp “Ebediyete Kadar” adıyla filme çekildi.
(Vikipedi)
(279) SADETTİN KAYNAK ( 1895-1961 ) klasik Türk müziği bestecisidir.
Sesinin güzelliği nedeniyle henüz 10 yaşında iken hafız olan Sadettin Kaynak, yine o yaşlarda babasını kaybeder. Öğretmenleri; Hafız Melek Efendi, Kasımpaşa Küçükpiyale Cami İmamı Hafız Cemal Efendi, Neyzen Emin Dede ve Muallim Kâzım Uz’dur. Dinî müzik ile din dışı müziği birlikte yürütmüş, ilk bestesi olan hüzzam şarkısı “Hicran-ı Elem”i 1926 yılında yazmıştır. Döneminde Türkçe Ezan seslendirenlerden biridir. 1940-1950 yılları arasında seksenin üzerinde film müziği bestelemiştir. (vikipedi)
(280) MÜNİR NURETTİN SELÇUK ( 1900-1981) Klasik Türk müziği şarkıcısı ve bestecisidir. ilk solo konserini 1930 yılında, şimdiki Ses Tiyatrosu’nda [3]vererek büyük ilgi topladı ve hayranlık uyandırdı. Konserlerde frak giyen ve ayakta şarkı söyleyen, aynı zamanda koro eşliğinde solo okuma geleneğini de ilk kez uygulayan sanatçı oldu. Batıdan gelen opera, tango gibi etkileri, kendi Türk müziği okuyuş üslûbuna dahil etti.
Beste çalışmalarına asıl 1940-1941 yıllarından sonra başlayan Münir Nurettin, İstanbul’a döndükten sonra otuz yılı aşkın bir süreyle İstanbul Belediye Konservatuvarı icrâ heyetinde görev yaptı. Muhsin Ertuğrul‘un ilk müzikal film denemesi olan “Allah’ın Cenneti” filminde rol aldı.[4] Bir dönem Ayhan Işık‘a müzik dersleri verdi. (vikipedi)
(281) JEAN DE LETRAZ (1897-1954) FransızVodvil yazarıdır. 118 oyun yazmıştır. 1942 den ölümüne kadar ‘Theatre Du Palais-Royale’ yönetmenliğini yapmıştır.
(282) BICHON / yönetmen Fernand Rivers / senaryo : Jean de Letraz / görüntü: Jean Bachelet, Rene Ribault / müzik: Henri Verdun / Oyuncular : Victor Boucher, Marguerite Deval, Marcel Vallee, Jane Loury , Dolly Davis / Fransa/ 1936 (IMDb)
(283) Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, 60.
İnsan&İnsan (3/10 Güz/2016)
(284) GEORGES FEYDEAU ( 1862-1921 ) Franse Belle Epoque döneminin Tiyatro Komedi oyun yazarıdır. Oyunlarını çeşitli maskaralıklarla süslemiş,genelde mutlu sonla bitirmiştir. Öldüğünde100 den fazla eser bırakmış,ancak uzun müddet ihmal edilmiştir. Ancak 1940’ ve 50’ lerde ‘Comedie Francaise’ oyunlarını sahnelemiştir. (wikipedia)
(285) LA PUCE A L’OREILLE ; ( Pire Kulağında ) Georges Feydeau’nun Belle Epoque dönemi 1907’de yazdığı Vodvil türü oyundur. Ayrı karakterdeki iki kişinin birbirine benzemesi ile gelişen karışık komik olaylar işlenmiştir. 2 Mart 1907 tarihinde Paris’te ‘Theatre De Nouveautes’ ilk gösterimi yapılmıştır. (wikipedia)
(286) A FLEA IN HER EAR /Kulağında Pire / yönetmen: Jacques Charon / senaryo: Georges Feydeau, John Mortimer/ görüntü: Charles Lang / müzik: Bronislau Kaper / Oyuncular: Rex Harrison, Rosemary Harris , Louis Jourdan, Rachel Roberts, John Williams, Gregoire Aslan / ABD/ 20th Century Fox / 1968 (IMDb)
(287) PERLEY POORE SHEEHAN ( 1875-1943 ) Amerikalı senarist, romancı ve film yönetmeni.Dedektif hikayeleri ve macera konulu filmler yapmıştır.The Way of All Flesh (1927) sessiz filmini Victor Fleming yönetmiştir. Film kayıptır.
(288) THE WAY OF ALL FLESH / yönetmen: Victor Fleming / senaryo: Perley Poore Sheehan,Lajos Biro,Jules Furthman,Julian Johnson / Görüntü: Victor Milner / Oyuncular: Emil Jennigs,Belle Bennet, Phillis Haver, Donald Keith,Fred Kohler, Philippe De Lacy / ABD / Paramount / 1927/Sessiz (IMDb)
(289) DER BLAUE ENGEL / MAVİ MELEK / yönetmen: Josef Von Sternberg / senaryo: Heinrich Mann, Carl Zuckmayer, Karl Vollmüller, Robert Liebmann /görüntü: Gunther Rittau, Hans Schneeberger /Müzik : Friedrich Hollaender / Oyuncular:Emil Jannings, Marlene Dietrich, Kurt Gerron, RosaValetti, Hans Albers/ Almanya/ 1930
‘’Mavi Melek’’ sesli sinemanın ilk önemli örneklerinden biridir. Yazar Heinrich Mann’ın ‘Profesör Unrat’ adlı romanından uyarlandı.Film Ekspresyonizm ile Oda Tiyatrosu akımının son örneklerindendir. Emil Jennings oyunculuğu ile filmin dramatik yapısını oluşturmuştur. (Alman sineması hayranı olan MUHSİN ERTUĞRUL yapımlarında Emil Jennings’ten esinlenecektir) Bazı Yorumlar:
Marlene Dietrich – O zamanlar filmi kaba ve bayağı buluyor,tüm projeden nefret ediyordum.Unutmayın,ben iyi yetiştirilmiş bir Alman kızıydım.’’
Time Out – Bu bir trajedi mi,yoksa bir komedi mi?
Heinrich Mann – Bu film çok tutacak,Marlene’in baldırları sayesinde ‘’
Atilla Dorsay – Belki de Sternberg-Dietrich beraberliğinin en iyi filmi değildir…ama Mavi Melek’in getirdikleri ilktir ve öncülsüzdür.Bu film,sinema dünyasına Marlene Dietrich’i armağan etmekle kalmaz,çeşitli özellileriyle de kilometre taşı oluşturan bir başyapıta dönüştürür.
(290) ????
(291) Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, 87-88.
(292) BURHAN FELEK (1889-1982) Türk gazeteci,spor adamı ve yazardır. 1910’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi‘nden mezun oldu. Ticaret Vekaleti‘nde hukuk müşavirliği, liselerde öğretmenlik ve avukatlık, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yaptı. Üsküdar Anadolu SK kurucusudur. Uzun yıllar Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi‘nin başkanlığını yapmıştır.
Gazeteciliğe Donanma dergisinde başladı. Tasvir-i Efkâr‘da (1918) spor yazarı ve foto muhabiri olarak çalıştı. Vakit, Millet, Yeni Ses, Milliyet ve Tan gazetelerinde fıkra ve mizahî hikâye yazarlığına daha sonra 29 sene Cumhuriyet gazetesinde devam etti. 1969’da 45 yılı dolduran fıkra yazarlığını ölümüne kadar Milliyet‘te sürdürdü. Özellikle Pazar günleri Recebin Kahvesi adlı köşesinde yazdığı mizah yazıları ile de beğeni topladı. 1974 yılında kendisine Şeyh-ül Muharririn unvanı verildi. O tarihte dünyada en uzun süre gazetecilik yapan ve dünyanın en yaşlı gazetecisi idi.Nasrettin Hoca üzerine derlediği fikraları 1982 yılında yayınladı.(Vikipedi) | ||
(293) Gelenbevi, “Muhsin Ertuğrul”, 4.
(294) Şeyben, “Muhsin Ertuğrul’un Sinemacılığı”, 35. |
||
(295) Seçkin Sevim : Muhsin Ertuğrul: Türk Sinemasının Kurucusu mu Yoksa Günah Keçisi mi? İnsan&İnsan, Yıl/Year 3, Sayı/Issue 10, Güz/Fall 2016, 64-83 e-ISSN: 2148-7537, www.insanveinsan.org
(296) Nijat Özön ,Karagözden sinemaya 25,
(297) TAŞ PARÇASI/ yönetmen:Faruk Kenç / senaryo: Reşat Nuri Güntekin,Faruk Kenç / görüntü:Necati Tözüm/ Müzik :Artaki Candan /
oyuncular: Nevzat Okçugil,Suavi Tedü,Nebahat Balta,Seniye Baran,Muammer Karaca,Mürüvvet Ağlatan,Sıtkı Akçatepe,Heyecan Başaran,Mehmet Karaca / Yapımcı: Halil Kamil / Ha-Ka Film/ 1939
Faruk Kenç , kendisiyle yapılan bir söyleşide Muhsin Ertuğrul’un kurduğu tekelin gücünü Taş Parçası filminin çekimlerinde yaşadığı bir olayla örneklendirir:
Taş Parçası filmini çekiyoruz, bitirmek üzereyiz. Bir günlük iş kaldı. Fakat Suavi ile Nevzat Okçugil’i çağırıyoruz gelmiyorlar. Muhsin Bey’e mektup yazdık; böyle böyle diye. Ertesi gün hemen geldiler. Muhsin Bey zılgıt geçmiş. Kalkıp geldiler ve filmi bitirdik. Orada kandırıyorlar. Gitmeyin, filme devam etmeyin, etmezseniz Muhsin Bey’in gözüne girerseniz, Muhsin Bey size hem filmde, hem tiyatroda rol verir diye.
(Seçkin Sevim : Muhsin Ertuğrul: Türk Sinemasının Kurucusu mu Yoksa Günah Keçisi mi? İnsan&İnsan, Yıl/Year 3, Sayı/Issue 10, Güz/Fall 2016, 64-83 e-ISSN: 2148-7537, www.insanveinsan.org
(298) 77 Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Geçiş Dönemi ve Toplumsal Altyapısı (1939-1950)” (Yüksek lisans tezi, 2006), 46
(299) HALİL KAMİL,(1893-1968) Faruk Kenç’in ardından Adolf Körner adlı Çekoslavak şovmenden bir yönetmen icat edip onunla 3 film çekti Halil Kamil. “Yapımcı eniştesinin” ısrarıyla fotoğrafçılık , seslendirme eğitimi almak üzere gittiği yurtdışından dönen Şadan Kamil de filmler çekecekti Ha-Ka Film için.
76 yaşındaki Halil Kamil hastalığı yüzünden yaklaşık iki senedir Emirgan’daki apartman dairesinden dışarı çıkmamaktadır o sıralarda. Başlarda apartmanın ihtiyacını gören kapıcı sonradan tamamen Halil Kamil ve kendine göre genç olan eşi Remziye’nin hizmetine girmişti. Dolayısıyla Halil Kamil’in 17 Nisan’da başına sert bir cisimle vurularak öldürülmüş cesedi bulunduğunda ve kapıcı –kimi haberlerde “ahçı” deniyordu- Arif Korkmaz ortalıklarda olmadığında polis cinayetin failini belirlemekte zorlanmadı. Korkmaz cinayetin ardından Kamil’in 1955 model mavi Buick’ine atlayıp kayıplara karışmıştı. Bir günlük araştırmanın ardından kapıcı Arif Korkmaz Kapalıçarşı’da yakalandı. Kamil’in eşinin 1500 lira değerindeki broşunu 750 TL’ye satmaya çalışıyordu. İşin garibi Korkmaz aynı gün öldürdüğü yapımcının eşini arayıp çaldığı otomobili Divan Oteli’nin önündeki park yerine bırakacağını söylemişti.
19 Nisan 1968 tarihli Hürriyet gazetesine göre tutuklanıp Kapalıçarşı karakoluna götürülen Korkmaz suçunu rahat bir şekilde itiraf ederken zaman zaman da gülüyordu. Cinayeti baltayla işlediğini söyleyen Korkmaz dediğine göre aslında Kamil’in yüzünü hedeflemiş ama Kamil eğilince darbe kafasına gelmiştir. Aynı gazeteye göre failin itirafı şu şekildeydi:
“Halil Bey eve ayak bastığımdan beri benden ve karısından şüphelenirdi. Dün de imalı konuşunca, ‘Öyle ise bana yol verin gideyim’ dedim. ‘İyi ama senin bize 200 lira borcun var nasıl gidersin?’ dedi. Ben de ‘Bir yerden bulurum’ cevabını verdim. O, ‘Tabi yeni nişanlandın. Nişanlın da genç ve güzel. Ona mini etek giydirir ve dolaştırırsın. O da parayı temin eder’ deyince kendimi kaybettim. Deli gibi kömürlüğe koşup baltayı aldım. Döndüğümde hala aynı şeyleri söylüyordu. Ben de vurdum.’”
(Ters Ninja/ Baltayla Öldürülen filmci Halil Kamil)
(300) FARUK KENÇ (1910-2000) :Türk sinemasında ilk polisiye filmlerinden birini (Yılmaz Ali-1940), ilk dublaj filmi (Dertli Pınar-1942) çekmiş; ilk film cemiyetlerinden birisini kurmuş (Yerli Film Yapanlar Cemiyeti); sinemaya tiyatro kökenli olmayan oyuncuları kazandırarak Türk sinema tarihinde “Geçiş Çağı” denilen 1940-1950 arasının ilk ve en önemli temsilcisi olmuş film yönetmenidir. Belgin Doruk ve Ayhan Işık‘ı Türk sinemasına kazandıran kişi olarak bilinir. Belgin Doruk‘un ilk eşidir.
1944 yılında İstanbul Film adlı şirketi kurdu. Beş yıl içinde çektiği beşinci filmi olan “Hasret”’i kendi şirketi İstanbul Film adına çekti. Bu filmde ünlü müzisyen Münir Nurettin Selçuk ile kimi tanınmış oyuncularla bazı tecrübeli oyunculara yer verdi. 1944 yılında senaryosunu eşi Mualla Hanım’ın yazdığı “Günahsızlar” adlı filmde ise genellikle genç ve tanınmamış oyunculara yer verdi.
İstanbul Film, 1952’de Yıldız Dergisi ile birlikte bir yarışma düzenledi. Bu yarışmanın galibi Belgin Doruk, Ayhan Işık, Mahir Özerdem olmuştu. Bu isimlerin yanı sıra Sadri Alışık, Oya Sensev, Kadir Savun, Vedat Karaokçu gibi oyuncular, Faruk Kenç’in Türk sinemasına kazandırdığı kişiler arasında yer aldı. Belgin Doruk ile yaptığı ikinci evliliğinden kızı Gül (1956) dünyaya geldi; çiftin evliliği birkaç yıl sonra boşanma ile sonuçlandı.
(vikipedi)
(301) www.imdb.com
(302) www.imdb.com
(303) ONÜÇ KAHRAMAN/ yönetmen:Şadan Kamil / senaryo: Hans Wilhelm,Ragıpğ Şevki Yeşim / görüntü: Coni Kurteşoğlu / oyuncular: Cahit Irgat,Fatma Andaç,Sami Ayanoğlu, Talat Artemel, Müfit Kiper,Tevhit Bilge,Sadettin Erbil,Ali Sururi, Hulusi Kentmen / yapımcı: Ha-Ka Film/ 1943
(304) Engin Ayça, “Yeşilçam Halkın, Ulusun, Genelin Bizzat Kendisiydi”, Sinema Söyleşileri 2004, Haz. Ferhat Koray Sağlam, (İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2015), 86.
(305) Şeyben, “Muhsin Ertuğrul’un Sinemacılığı”, 35.
(306) Onaran, Türk Sineması, 38.
(307) Onaran, Türk Sineması, 38.
(308) Onaran, Türk Sineması, 38.
(309) Gelenbevi, “Muhsin Ertuğrul”, 4.
(310) Hakan, Türk Sinema Tarihi, 43.
(311) Özön, Türk Sinema Tarihi, 109.
(312) Özön, Türk Sinema Tarihi, 109.
(313) Özön, Türk Sinema Tarihi, 63.
(314) Özön, Türk Sinema Tarihi, 64
(315) Özön, Türk Sinema Tarihi.
(316) Necip Tosun, “‘Karagözden Sinemaya’ ya da Kırk Yıl Sinemaya Çarpık Bakmak”, Dergâh 67 (1995): 22.
(317) Haldun Dormen, “Bence İnsan Bir Şey Olmak İstiyorsa, Olmak Zorunda”, Sinema Söyleşileri 2006, (İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2007), 320.
(318) Gelenbevi, “Muhsin Ertuğrul”, 5.
(319) Makal, “Muhsin Ertuğrul”, 2.
(320) Behçet Güleryüz, “Muhsin Ertuğrul’un Köy Filmleri ve Cumhuriyet Aydınının İkilemi”, Taşrada Var Bir Zaman, Ed. Z. Tül Akbal Süalp ve Aslı Güneş, (İstanbul: Çitlembik Yayınları, 2010), 211-212.
(321) Ayvazoğlu, Geleneğin Direnişi, 67.
İnsan&İnsan (3/10 Güz/Fall 2016)
(322) Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, 61.
(323) Mahmut Tali Öngören, “Türk Sinemasının Sorunları”, Ölümünün 5. Yılında Muhsin Ertuğrul Semineri Bildirileri, (İzmir: Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi, 1984).
(324) Memduh Ün, “Yapımcılığım, Yönetmenliğimi Törpüledi”, Sinema Söyleşileri 2004, (İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2006), 5.
(325) Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, 94.
(326) Makal, “Muhsin Ertuğrul”. 3
(327) Güleryüz, “Muhsin Ertuğrul’un köy filmleri ve Cumhuriyet Aydınının ikilemi”.
(328) Güleryüz, “Muhsin Ertuğrul’un”, 220-221
(329) Ayvazoğlu, Geleneğin Direnişi, 67-68.
(330) Onaran “Türk Sineması’’
(331) Ayça, “Yeşilçam”.
0 yorum