SİNEMAYI SİNEMA YAPAN 500 YÖNETMEN
21.nci Yüzyılda,iletişimin doruklara çıktığı çağımızda,belki de televizyon sayesinde,Dünyada film izlememiş insan pek kalmadı herhalde. Ama sinemada film seyretmenin keyfini tadan insanların sayısının az olduğu muhakkak.Şehirlerde yaşayan bizler ,daha TV’nin olmadığı dönemde,sinemalarda yetişmiş ,mutlu azınlıklardık.Ben Zonguldak’lıyım.Çocukluğumda,bu güzel şehrimin Belediye sinemasında seyrettiğim Hollywood filmlerinin tadını hiçbir zaman unutamadım.Akşam yemeğinden sonra,babamın hadi sinemaya gidelim demesi ile 21 seansına sanki uçarak yetişirdik. En çok sevdiğimiz yer de balkonun ön sırası idi.Bu sinemanın özelliği daima yabancı film oynatması idi. Kovboy filmlerini kaçırmazdık,belimde oyuncak tabancam,başımda kovboy şapkam bile vardı.Laurel Hardy’yi burada tanıdım.yüksek binanın tepesinde saate tutunmuş adamın Harold Lloyd olduğunu sonraları öğrendim.Ya binanın bilmem kaçıncı katında pencerenin dışına atlamak için çıkmış adam için koşturan polisler ve siren çalarak yürüyen polis arabalarının,Henry Hathaway’in 1951 yapımı ‘’Fourteen Hours’’ olduğunu nerden bilebilirdim ki. Peki ya ,Neron’un Roma’yı yakışı,bizi bu günlerden alıp Romalılar devrine götüren bu film,Anthony Mann’ın 1951‘’Quo Vadıs’’ i ,nerden bilebilirdim.Beni cezbeden,renkli dekor içinde tarihi Roma görüntüsü Romalı askerler,Robert Taylor olduğunu sonraları öğrendiğim kılıç kuşanmış cesur adam.
Babam sinemaya meraklı bir adamdı.Evin kütüphanesinde Hollywood mecmuaları vardı.Korsan kılıklı,kılıçlı adamın Errol Flınn’in oynadığı 1940 ‘’The Sea Hawk’’(Deniz Şahini) afişi olduğunu sonraları öğrendim. Yazın ‘Güney açık hava sineması’nda Ingar Bergman’ın Jean D’Arc filmini ‘ buz gibi gazoz’ sesleri arasında seyrettiğimi çok iyi hatırlıyorum.(Zeki Müren ve Belgin Doruk’un filmlerini de bu sinemada seyrettim) Şarlo’yu ise babamın akşamları evde 8 lik makine ile oynattığı filmlerde tanıdım.(Akay açık hava sineması) ise Esther Williams’la tanıştığım sinemadır.
İstanbul’da Fatih’te evimiz vardı.Yılda bir, ya da iki ayı burada geçirirdik.Ailemin sinema merakı burada da devam ederdi. Beyoğlunda ki sinema salonları ile ilk tanışmam böyle oldu.Saray sinemasının karşısında ATLANTİK diye büyük bir büfe vardı (şimdiki Fast Food’un ilkeli) ,Sosisli Sandöviç ve Ayranına tutkundum.Babam Birasını alır ,ayaküstü atıştırdıktan sonra bir sinemaya dalardık. Ford arabamıza,Babaannemi de alıp bir akşam taksim meydanına park ettik.(Babaannem arabanın içinde kalıp etrafı seyretmekten hoşlanırdı) ,arabanın içinde babaannemi bırakıp ,beyoğlunun kalabalığına daldık.Yeni Melek sinemasında 1951‘’Seven Brides for Seven Brothers’’(7 kardeşe 7 gelin) filmini görmeye gidiyoruz.Atlantik’te yemeklerimizi yedik ve ara sokaktan sinemaya 21.00 seansına girdik.Müzikli eğlenceli,sinemaskop film bitti fakat biz sinemadan bir saatte zor çıktık,müthiş bir kalabalıktan 1 saatte caddeye çıktık,bağrışmalar,kırılan cam sesleri,slogan atanlar,eli sopalı insanlar,arasından babam bizi zar zor bir tramvaya soktu.arabamızın yanına çok zor geldik.6-7 Eylül 1955 gecesini 9 yaşında bir çocuk olarak yaşıyordum.Babam Türk olduğumuzu kanıtlamak için arabanın penceresinden (Kıbrıs Türk’tür)diye bağırıyordu.Birisi bayrak sordu,yok deyince arabanın önüne bayrak yerine bir manken bacağı koydu.gece 4 de eve geldiğimizde Haliç’e doğru baktığımızda yer yer yangınları izledik. Bu filmi ve o geceyi hiç unutmadım.
Saint Joseph lisesi’ni kazanıp İstanbul’a geldiğimde Cumartesi sinema günüm oldu.Yatılı okuduğum okuldan öğlen çıkıp vapurla karaköy’e geçip,dolmuşla Fatih’e varışım ve evden ok gibi çıkıp 14.00 de arkadaşlarla buluşup,sinemanın birine dalardık.Genel de Saray,Atlas ve Yeni Melek üçgeninde olurdu seyrettiğimiz filmler.Karaborsa bilet almadan giremezdik.Sonraları Emek sinemasıyla da tanıştık.Güçlükle bilet bulduğumuz ‘’West Side Story’’ filmini Emek’te suare de seyrettim.Daha sonraları Şişli’de Site ve Nişantaşı’nda Konak sinemaları devreye girdi.
Billy Wilder 1959’’Some Like it Hot’’(Bazıları sıcak sever) Site ‘de seyrettim. Şehzadebaşı^ndaki Yeni Sinema’da ise Grace Kelly ile tanıştığım ‘’High Society’’ yi unutamıyorum.
Robert College’de yüksek tahsilimi yaparken,Sinematek tutkum başladı.Bu sıralar Ataköyde otruyoruz, Onat Kutlar’da Ataköy’de oturuyor (Sinematek yöneticisi),yzları açık hava sinemasında bazen buluşur ,birlikte film seyreder söyleşirdik.’’Les Parapluis de Sherburg’’-Şerburg Şemsiyeleri- ilk defa deyrettiğim bu filmi,bir yaz akşamı,yıldızların altında, birlikte seyrettik. Özer Kabaş’ın elimden tutmasıyla,Robert College Sinema Kulübüne girdim,Hasan Akbelen’le birlikte çalıştık,Çarşamba akşamları ‘Albert Long Hall’’de film gösterme sorumlusu oldum.Beyoğlunn arka sokaklarındaki ithalatçı şirketlerden afiş ve makaraları alır,kapıda bilet satar,sabah’ta film makaralarını geri götürürdüm.Beyoğlu Mis sokak’ta Sinematek’e uğrar, Onat Ktlar abimle söyleşir,ne gösterelim diye konuşurken,Özer Kabaş’ın girişimi ile HİSAR KISA FİLM YARIŞMASI fikri gelişti. Hasan Akbelen son senesi idi,Klüp Başkanı oldm ve Organizasyon ihalesi bana kaldı.Arkadaşlarımla birlikte Bu dönemde,Türk sinemasına hakikaten iz bırakan bir yarışma düzenledik I,II,ve III yarışmayı düzenlemiş olmanın mutluluğunu yaşadım.
İş hyatım Zonguldak’ta gelişti,yıllarım Andolu’da geçti.İş koşturması içinde sinema ve televizyonda film izlemek dışında bir şey yapamadım. Yıllar su gibi aktı.Emekli olacağımı düşündüğüm bir dönemde, gençlerin sinemayı seyretmenin dışında,hiçbir şey bilmediklerini,sinema sanatı,sinema dili ,yönetmenler,sinemanın geçirdiği evreler ve bizim sinematek2te seyrettiğimiz güzel filmlerden hiç habarleri olmadığını kendi çocklarımdan anladım,ve bu ANTHOLOGY çalışmasını yapmaya karar verdim.
Lumiere Kardeşlerden başladım bu güne getirecektim. Ancak yönetmenler’den oluşan bir Okyanusa dalmıştım.Bu çalışmayı 1939 tatihine kadar doğmuş Yönetmenlerle sınırladım.Türk sinemasını ve yönetmenleri tek başına kapsamlı ve geniş incelenmesi gerektiği için bu çalışmaya dahil etmedim.(1939 öncesi Türk Yönetmenler kısmen çalışmada var) Mümkün olduğu kadar atlamamaya çalıştım.Fakat eksiklerimin olmaması mümkün değil.Zaman içinde bunları da gidermeye çalışacağım.
Sinema üzerine yazanların,eleştirmenlerin,hatalarım ve eksiklerim varsa affetmelerini , düzeltmek için yardımcı olmalarını dilerim.